Leyla ve İbrahim Gence Milano'daki evlerinde. Yıl 1988
OPERA
DÜNYASININ SON DİVASI LEYLA GENCER DE ÖLÜMLÜYMÜŞ MEĞER…
FİLİZ
ALİ
12
Mayıs 2008 Milliyet
Bazı insanların öleceği hiç aklınıza gelmez. Ne kadar
“kendimi iyi hissetmiyorum, hakikaten hiç iyi değilim” de deseler siz hastalığı
ya da ölümü yakıştırmazsınız onlara. Zaten en sağlıksız, en halsiz anlarında
bile “hadi sahneye çıkıyorsun” dendiğinde birden canlandıklarına, büyük bir
titizlikle sahne için hazırlandıklarına, sonunda sahneye adım atar atmaz etraflarına
parlak bir enerji halesi yaydıklarına kaç kez tanık olmuşsunuzdur.
Leyla Gencer’i bundan yaklaşık 50 küsur yıl önce ilk kez
tanıdığımda Ankara Devlet Konservatuarı’nda öğrenciydim. Sınıf arkadaşım
piyanist Alp Ulusoy, Leyla Hanımın akrabasıydı. Birlikte Atatürk Bulvarı’ndaki çatı
katına çaya gitmiştik. Leyla’nım o zamanın Ankara Operası sanatçılarından
hiçbirinin hayatına benzemeyen bir hayat tarzı sürdürüyordu kocası İbrahim
Bey’le. İstanbul’dan Ankara operasına gelip, kısa bir süre sonra başroller
oynamaya başlaması opera kulislerinde kıskançlık krizlerine ve bol dedikodulara
malzeme olmaktaydı. Güzelliği, görgüsü, dil bilmesi, kendini daha o zamanlar
bir kraliçe gibi taşıması ve her şeyden önemlisi sahne üzerindeki başarısı onu
zamanın opera sanatçılarından ayırıyor, farklı kılıyordu.
Zaten Leyla Gencer’in Ankara Operası macerası 1950-55
arası sadece birkaç yıldır. O, opera sanatının 2. dünya savaşı sonrası yaşanan
büyük patlama döneminde, Maria Callas, Renata Tebaldi gibi yıldızların
yaratıldığı pırıltılı ortamda İtalya’ya gitmiş ve müthiş bir rekabet dünyasında
kendini kabul ettirmişti. Gencer’in opera kariyerine tarafsız bir gözle
baktığımızda cesaretine, sebatkârlığına, çalışkanlığına, gururlu duruşuna bir
kez daha hayranlık duyarız.
Gencer, opera dağarının yeni ve keşfedilmemiş alanlarına
girme riskini göze almasıyla da dikkat çeker. Ses tekniğine birinci derecede
önem verir. Sesini bir enstrüman gibi çalıştırdığını, teknik sağlam olmadan
doğru ifadeye varılamayacağını her fırsatta tekrar eder. Onun için “sesim
yorulur, kısılır, aman tam ses söylemeyeyim” gibi kısıtlamalar geçerli
değildir.
Sahne büyüsüne sahip olarak dünyaya gelmiş ender
fanilerden biridir Leyla Gencer. Sahnede göründüğü anda seyirciyi avucunun
içine alabilen, hem sesini kullanışı, hem kusursuz yorumu hem de yarattığı kişi
ile özdeşleşmesi onu aynı zamanda birlikte çalıştığı orkestra şefleri ve
rejisörlerin de gözdesi yapar.
Büyük plak firmalarının desteği olmadığından sahne
üzerinde yarattığı, canlandırdığı ve seslendirdiği sayısız rolün ses ve görüntü
kayıtları hep korsandır. Adı etrafında zaman içersinde gizemli bir efsane
oluşur. Korsan kayıtlar kapışılır, dünyanın en ücra köşelerine kadar yayılan
Leyla Gencer hayranları ağı gerçekleşir.
Türkiye müzik dünyasının Leyla Gencer’i kabul etmesi epey
gecikmişti. Ona hak ettiği önemi vermemiz ne yazık ki hayatının son dönemine
rastladı. Ama o, memleketine hep sadık kaldı, küsmedi, gençlere evini, kucağını
açtı, bilgilerini aktarmaktan kaçınmadı. Türk adını dünyada gururla taşıyan ender
insanlardan biriydi Leyla Gencer, onu hep hayranlık ve sevgi ile anacağız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder