Cumhuriyet Gazetesi
22 Mart 1989
İstanbul Konser Salonu’nun ( şimdi CRR) açılış
gecelerinin ardından açılış maceraları
Filiz Ali
Neredeyse bir hafta
süren İstanbul Konser Salonu açılışları kazasız belasız, hatta övünmek gibi
olmasın ama epey görkemli bir biçimde sürdü ve bitti.
İstanbul Belediyesi
Konser Salonu’nun macerası zaten başından beri alışık olmadığımız hızda ve
tempoda cereyan etmekteydi. Salonun genel sanat yönetmenliğini kabul ettiğim 23
Ocak tarihinde bina henüz çıplak beton aşamasındaydı. Açılış 13 ya da 14 Mart
olarak kararlaştırıldığında ben artık gözümü karartmış, “Ya herru ya merru”
deyip başımı bu işe koymuştum.
Artistlerle
temaslar, programların saptanması, bu arada ortaya çıkan akla gelmedik bin bir
sorun, küçük ya da büyük artistik ayak oyunları, teknik ve bürokratik konuların
üstesinden gelebilecek kadronun bulunup çalışmaya geçilmesi filan derken, baş
döndürücü bir hızla gelişen olayların akıntısına olumlu biçimde kapılarak
açılış gecesine ulaştık.
Büyükşehir Belediyesi
bize bütün olanaklarını seferber etmişti. En ufak sorunumuzu bile ilgililere
anında aktarıyor ve yanıtını da derhal alabiliyorduk. Küçük çekirdek kadromuz
günde 25 saat (!) çalışıyor, eşimiz dostumuz sekreterlikten getir götür
işlerine kadar her türlü işi gönüllü olarak yapmaya can atıyordu.
Istanbul Kültür ve
Sanat Vakfı yöneticileri, İstanbul Devlet Opera ve Balesi yöneticileri,
İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası yöneticileri, Mimar Sinan Üniversitesi rektör
ve yöneticileri, Sinema TV Enstitüsü yöneticileri, görevleri dışında her türlü
işimize koşturan (pantalonu yırtılan sanatçıya iğne iplik bulmaktan, masa
iskemle taşımaya kadar)Vip turizmin kırmızı kazaklıları, açılışımızın başarılı,
uygar, sıcak ve mutlu geçmesine katkıda bulundular.
Açılış konserlerine
katılan Devlet Sanatçılarımız İdil Biret, Ayla Erduran, Ayşegül Sarıca, Hikmet
Şimşek ve Nevzat Atlığ sanatçı kişiliklerinin dışında varlıklarıyla bize destek
oldular.
Açılışlarımıza onur
konuğu olarak davet ettiğimiz Richard Wagner’in büyük büyük torunu Gottfried
Hellferich Wagner, salonu, salonun olanaklarını ve hepimizi öyle benimsedi ki,
bundan böyle bizimle bağını koparmamaya ve danışmanımız olmaya karar verdi.
Ilk başlarda İstanbul’da konser verme olayına
çok katı bir profesyonellikle yaklaşan Avusturyalı ünlü cellist Heinrich Schiff
de bizlerin heyecanına ayak uydurdu sonunda ve İstanbul’dan ayrılırken kırk
yıllık dost gibi bize her konuda yardımcı olmayı vaat etti.
14 Mart, yani
açılış akşamı hepimizin yüreği ağzındaydı. Her şey ilk kez o akşam harekete
geçece ve denenecekti. Hem ilk akşam hem de onu izleyen akşamlar, binanın
teknik donanımını gerçekleştiren kuruluş ve onun teknik ekibinin özverili
çalışmaları, ayrıca müteahhit firmanın elemanlarının her dakika sorunlarımızın
çözümünde bizlerle birlikte olmaları. Başarımızı arttıran en önemli unsurlardı.
Bu arada TRT
televizyonunun İstanbul’un kavuştuğu ilk gerçek konser salonunun açılışına hiç
ilgi göstermemesi bizi hayli şaşırttı. Eğer “İyi Akşamlar” ekibi açılıştan önce
kendi inisiyatifleriyle gelip salonu, sahneyi ve binayı görüntülemeseydi,
Türkiye’de böyle bir salonun varlığından, böyle bir salonun sanatseverlerin
hizmetine sunulduğundan kimsenin haberi olmayacaktı.
Açılış konserleri
organizasyonunda en çok başımızı ağrıtan, davetiyelerin hazırlanması ve
dağıtılması oldu. Sonuçta, en çok titizlenerek yerine ulaşmasını istediğimiz
davetiyeler, nasıl olduysa oldu yerlerine ulaşamadı ve bize alınanlara
kendimizi nasıl affettireceğimizi bilemez duruma geldik. Yok olan davetiyeleri
kimler yok ettiyse bilsinler ki dünya ahret iki elim yakalarında olacaktır.
Bu yazıyı ufak bir
çuvaldız bölümüyle bitirmek istiyorum. Festival Strings Lucerne, programda
“Festival Spings Lucerne” yani Lucerne Festival Yaylı Çalgıları yerine
Lucerne Festival Kaplıcaları olarak çıkmıştı. Bir başka gafımız da Ayla
Erduran’ın biyografisinde karşımıza çıkıyordu. “1936’da İstanbul’da doğan Ayla
Erduran beş yaşında çalmaya başladı…”diye başlıyordu ilk cümle. Beş yaşında ne
çalmaya başlamıştı acaba Erduran?
Son olarak açılış
hafta sının favorilerine değinmek gerek. İdil Biret’den başka Sovyet kemancı
Oleg Kagan ve Tovy Lifshitz yönetimindeki Letonya-Riga Oda Orkestrası,
özellikle çağdaş besteci Alfred Schnittke’nin keman, yaylı çalgılar ve klavsen
için sonatında dinleyiciyi büyülediler. Bir başka favori de hiç kuşkusuz
Heinrich Schiff-Ayşegül Sarıca resitali idi. Bu konser için Ankara Devlet
Konservatuarı’ndan bir grup öğrenci İstanbul’a gelmişti.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Halk
Dansları Topluluğu ise disiplinli, özverili ve son derece uygar çalışma
düzenleri yanında profesyonel sahne kişilikleri ile hepimizi çok etkiledi.
Onları ve yöneticilerini candan kutlarım.