1994 Ankara, Sevda ve Cenap And Vakfı Ödül Töreni
LEYLA
GENCER
FİLİZ
ALİ
2
Şubat 2009
Soprano Leyla Gencer’in, gerçek anlamda uluslararası
kariyer yapmış ilk ve tek Türk Opera sanatçısı olduğunu tüm dünya müzik
çevreleri kabul ettiğine göre bizim de içimizden çıkan bazı akortsuz seslere
rağmen bu gerçeği kabul etmemizde yarar var. Leyla Gencer’in opera dünyasındaki
yarışa arkasındaki köprüleri atarak girmeye cesaret etmesi onun kuşağındaki
diğer opera sanatçılarından farklılığını gösteren özelliklerinden biri. 1950,
60 ve 70’li yıllarda uluslararası kariyere doğru hamle yapan, kendilerine
çeşitli olanaklar sunulan Ayhan Aydan, Ferhan Onat ve Suna Korat gibi her biri
gerçekten birer değer olan sopranolarımız çeşitli nedenlerden dolayı bu zorlu
yolda yürümeyi sürdürmeye ya cesaret edememişler ya da önlerine çıkan engelleri
aşamamışlardı. Çok sonraları uluslararası kariyere doğru ilk adımlarını atmış
olan Zehra Yıldız’ı da ne yazık ki çok genç yaşta kaybettik.
Leyla Hanım’ın özellikleri ya da şansı neydi öyleyse?
Herşeyden önce o dillere destan azmi, sebatkârlığı, çalışkanlığı,
mükemmeliyetçiliği, görgüsü, bilgisi, gururlu duruşu ama en önemlisi müziğe
olan önüne geçilemez sevgisi ve saygısı olmasaydı “Leyla Gencer” efsanesi yaratılabilir
miydi? 20. yüzyılın ilk yarısında Avrupa, Güney Amerika ve Avustralya kıtalarında
sesi ve bel canto yorumuyla ün yapan ünlü soprano Giannina Arangi-Lombardi’nin günün
birinde Ankara Devlet Operası tarafından yapılan teklifi kabul edip Türkiye’ye
gelmesi belki de Leyla Gencer için talih kuşunun başına konmasıydı. Hem
Arangi-Lombardi, hem de yine Ankara operasına davet edilen ünlü İtalyan bariton
Apollo Granforte gibi 20. yüzyılın ilk yarısının iki büyük opera şarkıcısı ile
Türkiye’de çalışma olanağı bulması şüphesiz
büyük şanstı Leyla Gencer için. Ancak, her iki hocanın Ankara’da ders
verdikleri öteki öğrenciler arasından bir tek Leyla Gencer hocaları gibi
Milano’daki La Scala operasının sanatçısı olmayı başarmıştı. Bu da Gencer’in
farklılığının kanıtıydı.
Ben hem Ankara’da hem de Verona Arena’sında Leyla
Gencer’i sahnede seyretme ve dinleme olanağı bulmuş birkaç Türk’ten biriyim.
Ölümünden sonra onu bir kez bile opera sahnesinde görmemiş, en parlak
yıllarında sesini dinlememiş kişilerin bile ileri geri konuşmaları, yazılar
yazmaları karşısında söylenecek o kadar
çok söz var ki. 20.000 kişilik Verona Arena’sındaki müşkülpesent İtalyan opera
izleyicisini, sahnede göründüğü anda büyüleyen, o devasa sahneyi ve arenayı kişiliği,
sesi ve yorumuyla dolduran bu kadından ancak hayranlıkla ve gururla söz
edebiliriz eğer Sezar’ın hakkını Sezar’a vereceksek.
Gencer, opera kariyerine 1950’de Ankara Devlet Operası
sahnesinde oynadığı “Gerçekçi Opera” stilinin ünlü örneği Cavalleria Rusticana operasındaki “Santuzza” rolü ile adım atmıştı.
Kısa zamanda bu sahnenin ona dar geleceği belliydi. Onu, Giancarlo Menotti’nin Konsolos operasında canlandırdığı Magda
rolünde görenlerin belleklerine yerleşmişti ünlü “Kağıt” aryası. Sahnedeki
duruşu, dramatik gücü, sesini rolün gereğine göre kullanmaktaki ustalığı ile
farklı olduğu daha o ilk yıllardan belliydi.
1953’de “Ver elini İtalya” dedi. İlk durağı Napoli San
Carlo Opera’sıydı. Gencer, ilk sınavını Napoli’de başarıyla vermişti. 17.
yüzyıldan beri İtalyanların egemenliği altında gelişen opera sanatı, 1950’ler
İtalya’sında ikinci altın çağını yaşamaktaydı. İkinci dünya savaşının yaraları
sarılır sarılmaz birbirinden parlak opera şarkıcıları ortaya çıkmaya başlamış,
en başta Maria Callas ve Renata Tebaldi gibi La Scala “diva”lığı için çekişen iki
büyük soprano müzik çevrelerinde hareketlilik yaratmıştı. Düşünülecek olursa, Gencer’in
bu kurtlar sofrasında kendine bir yer bulmuş olması dahi onun olağanüstü
yeteneğini, azmini ve kalitesini göstermeye yeterdi.
Gencer, opera geleneği olmayan bir ülkede iyi bir
müzisyen olarak yetişmesini hep bir avantaj olarak görmüştü. İtalya’da
yüzyıllardır sorgulanmadan süregelen geleneğe bağlı kalmanın beraberinde
yerleşmiş yanlışları da getirdiğini farketmiş ve bestecinin asıl maksadına yani
yazdığı “nota”ya sadık kalmaya önem vermişti. Gereksiz ses gösterilerinden
kaçar, ses canbazlıkları ile göz boyamaya kalkmazdı. Onun için rolün gereği
önemliydi. Besteci eğer fısıltı istemişse fısıltı, haykırış istemişse haykırış,
legato istemişse legato, pianissimo istemişse pianissimo’dan şaşmazdı.
Geniş bir repertuarı vardı. Mozart’dan Prokofief’e,
Bartok’a; Çaykovski’den Liszt’e, Poulenc’e yayılan geniş bir repertuar. Ama
asıl uzmanlık alanı 19. yüzyıl İtalyan operasıydı, yani Verdi, Bellini ve
Donizetti operalarıydı. Ona “La Regina Turca” ünvanını kazandıran kraliçe
rolleri ile opera tarihine geçti.
Bugün Amazon CD listesinde 27 adet Leyla Gencer opera
kaydı görünüyor. Bu kayıtların hepsi canlı temsil esnasında yapılmış korsan
kayıtlar. Leyla Gencer kariyerinin zirvesindeyken bile stüdyo kaydı yapmamış. Çünkü
büyük ticari plak şirketleri ile çalışabilmek için gereken ilişkilere hiç
girmemiş Gencer. Ne var ki, bugün bu canlı kayıtlar, stüdyo kayıtlarından daha
değerli. Çünkü bu kayıtlarda onu sahnede rolünün kişiliğine konsantre olduğu o
geri dönülemez ve tekrar edilemez en heyecanlı anda dinleyebiliyoruz. Stüdyo
ortamının soğukluğu ve kusursuzluğa yönelik yapaylık yok bu canlı kayıtlarda.
Opera sahnesinden ayrıldıktan sonra eğitime yöneldi Leyla
Gencer. 1949’da yetenekli genç opera şarkıcılarını yetiştirmek için Milano’da kurulan
ve “ASLICO” kısaltmasıyla bilinen İtalyan Opera ve Konser Birliği’nde 1981’den
itibaren ses ve müzikal yorumculuk dersleri vermeye başladı. Dünya sahnelerine
yeni yetenekler kazandıran bu okulda ders verenler arasında ünlü sopranolar
Madga Olivero, Renato Scotto, Graziella Sciutti, bas Cesare Siepi, Leyla
Gencer’in biyografisini yazan müzikolog ve eleştirmen Franca Cella da vardı.
Leyla Gencer, ASLICO’da verdiği derslere çok önem veriyordu. Zor bir sınavdan
geçerek girilen ASLICO yapısına Türk şarkıcıların da girebilmesi için özel
gayret gösteriyordu.
Gencer, birkaç yıl İstanbul Devlet Opera ve Balesi
sanatçılarına da çok nitelikli uzmanlık dersleri verdi. Gencer’in bu
derslerinden yararlanmak için opera şarkıcısı olmak gerekmiyordu. Onun genel
olarak müzikteki farklı üslublar, beden dili, sesin ve nefesin bilinçli
kullanımı, repertuar ve yorumculuk üzerine anlattıklarıyla verdiği örnekler
paha biçilmez değerdeydi.
Gencer’in sahnelerden ayrıldıktan sonra kendi ülkesinin
müzik hayatına yaptığı katkılardan biri de kendi adına başlattığı Şan
Yarışması’ydı. Yapı Kredi Bankası’nın desteğiyle başlayıp devam ettirilemeyen
“Leyla Gencer Şan Yarışması”, Doğuş Grubu ve Garanti Bankası sponsorluğunda,
Dışişleri Bakanlığı ve Borusan Holding katkılarıyla 2006’da yeniden canlandı. IV.
Leyla Gencer Şan Yarışması, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı ile La Scala
Tiyatrosu Sahne ve Gösteri Sanatları Akademisi Vakfı’nın işbirliğiyle 25-10
Ağustos 2006 tarihleri arasında düzenlendi. Uluslararası bu yarışmaya Almanya,
Brezilya, ABD, Romanya, Rusya, İtalya, Bulgaristan, Gürcistan, Çin, Arnavutluk,
Yunanistan, Moldova, Azerbeycan, Güney Kore ve Türkiye’den genç şarkıclar
katılmıştı. Yarışma sonucunda birincilik ödülünü Gürcistan’lı soprano Nino Machaidze
kazanmıştı.
2008’de yapılan yarışmada ise ne yazık ki Leyla Gencer
artık hayatta değildi. Yarışmanın son elemesinden sonra çeşitli ülkelerden
gelen 35 yarışmacı arasından Türk soprano Nazlı Deniz Boran birincilik ödülünü
kazandı. İkinciliği Sri Lankalı soprano Kishani Jayasinghe kazanırken,
üçüncülük ödülü Koreli bariton Eung Kwang Lee ile Gürcistanlı mezzo-soprano
Anita Rachvelishvili arasında paylaşıldı. Yarışmaya uluslararası alanda büyük
ilgi olması Leyla Gencer adının hem dünyada hem de kendi ülkesinde yaşamasını da
sağlıyor. Böyle bir uluslararası yarışma ile Türk opera şarkıcılarının da önü
açıldığı gibi, derece alanlara dünya sahnelerinde şanslarını deneme olanağı da verilmiş
oluyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder