BERLİN DEVLET OPERASI’NDA
“KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN” OPERASI
Filiz Ali
Bundan 250 yıl önce Prusya kralı Büyük Frederick, Berlin’i Prusya’nın kültür merkezi yapmaya karar vermiş, hemen ardından da Saray Opera binasını Unter den Linden yani ıhlamur ağaçlı cadde üzerine inşa ettirmeğe başlamıştı. Frederick için kültür, müzikte İtalyan; edebiyat, felsefe ve güzel sanatlarda Fransız kültürü demekti. Staatsoper Unter den Linden’in ilk genel müzik direktörlerinin çoğu ya İtalyan ya da İtalyan eğitimli Almanlardı. Saray opera orkestrasının ilk genel müzik direktörü Gasparo Spontini idi. Daha sonra bu göreve Mendelssohn ve Meyerbeer gibi Alman besteci ve şefler getirildi. Yirminci yüzyıla gelindiğinde Staatsoper’in ünü bütün dünyayı sarmıştı artık. 1922’den bugüne kadar Furtwaengler , Erich Kleiber, Georg Szell, Otto Klemperer, Clemens Krauss, Hans Swarowski, Herbert von Karajan gibi Alman kültürünün kalbur üstü orkestra şeflerinin müziğini yönlendirdiği operanın 1992’den bu yana genel müzik direktörlüğünü dünya müzik çevrelerinin yakından tanıdığı piyanist ve orkestra şefi Daniel Barenboim yapıyor.
Osmanlı İmparatorluğunun kuruluşunun 700. yılını Berlin Staatsoper, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u almasından 300 yıl sonra 1753’de Dresden Saray Bestecisi Johann Adolf Hasse tarafından bestelenen ve Migliavacca adındaki bir İtalyan yazarın Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman’ın hayatının bir kesitinden esinlenerek librettosunu yazdığı “Solimano” operasını sahneye koyarak kutluyor.
Tam anlamıyla uluslararası bir kadro tarafından gerçekleştirilen bu tarihi müzik olayının çok genç kahramanları var. Kanuni Sultan Süleyman rolünü üstlenen İngiliz tenor Thomas Randle daha 30 yaşında, oğlu Şehzade Selim’i ise 29 yaşındaki Alaskalı kızılderili mezzo-soprano Vivica Genaux canlandırıyor. İran Şahı’nın kızlarını Romen soprano Ana Camelia Stefanescu ile İtalyan mezzo-soprano Graciela Oddone oynuyorlar. Acomate’yi yani haberci Ahmet’i canlandıran Richard Crowe Amerikalı bir erkek soprano. O da 28 yaşında.
Kadronun en yaşlısı Concerto Köln Orkestrasını yöneten ve Solimano projesinin yaratıcısı Belçikalı Barok müzik uzmanı René Jacobs. Onun yaşı pek belli değil. Ancak günün yirmi dört saatinin yirmi saatini bu projenin her türlü girdisi ve çıktısıyla uğraşmakla geçirdiği halde pek yorulmuş gibi gözükmediğine göre, o da genç.
Provalar bazen beş bazen altı saat sürmesine rağmen genç kadro dikkatinden ve neşesinden bir şey yitirmiyor görünürde. Hepsi rollerini uykuda bile söyleyebilecek kadar iyi bellemişler. Hepsi İtalyanca, Almanca, İngilizce ve Fransızca’yı ana dili gibi konuşabiliyor. Hepsi ipincecik, sağlıklı ve sporcu yapılı. Hepsi alçak gönüllü ve esprili. Yepyeni bir operacı tipi ile karşı karşıyayız anlayacağınız. “Sesim kısılır, üşürüm, yorulurum” demeden keyifle müzik yapan, inanılmaz ses tekniği ve ustalıklarla donanmış, çeşitli müzik stillerine kolaylıkla adapte olabilen yeni bir operacı kuşağı yetişmiş dünyada da bizim pek haberimiz olmamış.
Biz ne yazık ki elli yıldır berbat baş - rejisör, berbat baş - dekoratör ve berbat solistlere tahammül etmeye mahkûm edilmişiz. Sonra da şaşmışız “neden ülkemizde opera yeterince sevilmiyor?” diye. Oysa sıkıntılı ben, üç gün üst üste dört - beş saat ayni operayı seyretmek ve dinlemekten bıkmadığıma göre demek ki bu işin bir sırrı var. Suç operayı sevmeyenlerde değil, bunca yıl ellerindeki bütçeyi ve olanakları beceriksizce ve bilgisizce berbat prodüksiyonlara harcayıp, operayı sevdirmeyenlerde.
“Solimano” operası kusursuzluğu hedefleyen ve hedefine ulaşan bir prodüksiyon. Salonun ışıkları karardığında sahnenin önündeki yarı saydam perdeye Fransız ressam Antoine de Favray ‘in (1706-1798) “Padişah Otağı” tablosunun dev benzerinin yansıtıldığını görüyoruz. Müzikle birlikte perde kalktığında sahnede, sedefli nalınları ile gezinen cariyeler, buharlar içinde yıkanan harem ahalisi ile yüz yüze geliyoruz. Sanki Jean-August Dominique Ingres ‘in “Türk Hamamı” tablosu ile karşı karşıyayız. Bir sonraki sahnede ise yine harem dairesindeki bir odanın pencerelerinden Antoine de Favray’in “Boğaz Manzarası”nı seyrediyoruz.
Anlaşılıyor ki “Solimano”yu sahneye koyan ve ayni zamanda Staatsoper’in şimdiki intendantı yani yönetmeni rejisör Georg Quander ile dekor ve kostümlerin yaratıcısı Herbert Kapplmüller, Avrupalı orientalist ressamların eserlerini, ayrıca Osmanlı minyatürlerini ayrıntılı biçimde inceleyerek hem mizanseni hem de mizansene yardımcı olacak görsel malzemeyi çok ince bir zevkle stilize etmişler. Kostümler sade ama belli ki en güzel ipekler, en güzel kadifeler, en güzel atlaslar kullanılmış. Oluk oluk para dökülmüş bu prodüksiyona ama gösterişten kaçınılmış. Gösteriş yerine 18. yüzyıl sanat beğenisinin çağdaş bir yorumunu yaratmak için çaba gösterilmiş.
Şubat ayının sonuna kadar Berlin Staatsoper’de sahnelenecek olan “Solimano”,
22 Mayıs 1999’da eserin 1753 yılında ilk temsilinin verildiği Dresden’de, neredeyse 250 yıl sonra yeniden canlandırılacak. Avrupalı gözüyle Osmanlı’nın ne olduğunu merak eden, yolu Berlin’e ya da Dresden’e düşecek olan sanatseverlere duyurulur.
“KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN” OPERASI
Filiz Ali
Bundan 250 yıl önce Prusya kralı Büyük Frederick, Berlin’i Prusya’nın kültür merkezi yapmaya karar vermiş, hemen ardından da Saray Opera binasını Unter den Linden yani ıhlamur ağaçlı cadde üzerine inşa ettirmeğe başlamıştı. Frederick için kültür, müzikte İtalyan; edebiyat, felsefe ve güzel sanatlarda Fransız kültürü demekti. Staatsoper Unter den Linden’in ilk genel müzik direktörlerinin çoğu ya İtalyan ya da İtalyan eğitimli Almanlardı. Saray opera orkestrasının ilk genel müzik direktörü Gasparo Spontini idi. Daha sonra bu göreve Mendelssohn ve Meyerbeer gibi Alman besteci ve şefler getirildi. Yirminci yüzyıla gelindiğinde Staatsoper’in ünü bütün dünyayı sarmıştı artık. 1922’den bugüne kadar Furtwaengler , Erich Kleiber, Georg Szell, Otto Klemperer, Clemens Krauss, Hans Swarowski, Herbert von Karajan gibi Alman kültürünün kalbur üstü orkestra şeflerinin müziğini yönlendirdiği operanın 1992’den bu yana genel müzik direktörlüğünü dünya müzik çevrelerinin yakından tanıdığı piyanist ve orkestra şefi Daniel Barenboim yapıyor.
Osmanlı İmparatorluğunun kuruluşunun 700. yılını Berlin Staatsoper, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u almasından 300 yıl sonra 1753’de Dresden Saray Bestecisi Johann Adolf Hasse tarafından bestelenen ve Migliavacca adındaki bir İtalyan yazarın Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman’ın hayatının bir kesitinden esinlenerek librettosunu yazdığı “Solimano” operasını sahneye koyarak kutluyor.
Tam anlamıyla uluslararası bir kadro tarafından gerçekleştirilen bu tarihi müzik olayının çok genç kahramanları var. Kanuni Sultan Süleyman rolünü üstlenen İngiliz tenor Thomas Randle daha 30 yaşında, oğlu Şehzade Selim’i ise 29 yaşındaki Alaskalı kızılderili mezzo-soprano Vivica Genaux canlandırıyor. İran Şahı’nın kızlarını Romen soprano Ana Camelia Stefanescu ile İtalyan mezzo-soprano Graciela Oddone oynuyorlar. Acomate’yi yani haberci Ahmet’i canlandıran Richard Crowe Amerikalı bir erkek soprano. O da 28 yaşında.
Kadronun en yaşlısı Concerto Köln Orkestrasını yöneten ve Solimano projesinin yaratıcısı Belçikalı Barok müzik uzmanı René Jacobs. Onun yaşı pek belli değil. Ancak günün yirmi dört saatinin yirmi saatini bu projenin her türlü girdisi ve çıktısıyla uğraşmakla geçirdiği halde pek yorulmuş gibi gözükmediğine göre, o da genç.
Provalar bazen beş bazen altı saat sürmesine rağmen genç kadro dikkatinden ve neşesinden bir şey yitirmiyor görünürde. Hepsi rollerini uykuda bile söyleyebilecek kadar iyi bellemişler. Hepsi İtalyanca, Almanca, İngilizce ve Fransızca’yı ana dili gibi konuşabiliyor. Hepsi ipincecik, sağlıklı ve sporcu yapılı. Hepsi alçak gönüllü ve esprili. Yepyeni bir operacı tipi ile karşı karşıyayız anlayacağınız. “Sesim kısılır, üşürüm, yorulurum” demeden keyifle müzik yapan, inanılmaz ses tekniği ve ustalıklarla donanmış, çeşitli müzik stillerine kolaylıkla adapte olabilen yeni bir operacı kuşağı yetişmiş dünyada da bizim pek haberimiz olmamış.
Biz ne yazık ki elli yıldır berbat baş - rejisör, berbat baş - dekoratör ve berbat solistlere tahammül etmeye mahkûm edilmişiz. Sonra da şaşmışız “neden ülkemizde opera yeterince sevilmiyor?” diye. Oysa sıkıntılı ben, üç gün üst üste dört - beş saat ayni operayı seyretmek ve dinlemekten bıkmadığıma göre demek ki bu işin bir sırrı var. Suç operayı sevmeyenlerde değil, bunca yıl ellerindeki bütçeyi ve olanakları beceriksizce ve bilgisizce berbat prodüksiyonlara harcayıp, operayı sevdirmeyenlerde.
“Solimano” operası kusursuzluğu hedefleyen ve hedefine ulaşan bir prodüksiyon. Salonun ışıkları karardığında sahnenin önündeki yarı saydam perdeye Fransız ressam Antoine de Favray ‘in (1706-1798) “Padişah Otağı” tablosunun dev benzerinin yansıtıldığını görüyoruz. Müzikle birlikte perde kalktığında sahnede, sedefli nalınları ile gezinen cariyeler, buharlar içinde yıkanan harem ahalisi ile yüz yüze geliyoruz. Sanki Jean-August Dominique Ingres ‘in “Türk Hamamı” tablosu ile karşı karşıyayız. Bir sonraki sahnede ise yine harem dairesindeki bir odanın pencerelerinden Antoine de Favray’in “Boğaz Manzarası”nı seyrediyoruz.
Anlaşılıyor ki “Solimano”yu sahneye koyan ve ayni zamanda Staatsoper’in şimdiki intendantı yani yönetmeni rejisör Georg Quander ile dekor ve kostümlerin yaratıcısı Herbert Kapplmüller, Avrupalı orientalist ressamların eserlerini, ayrıca Osmanlı minyatürlerini ayrıntılı biçimde inceleyerek hem mizanseni hem de mizansene yardımcı olacak görsel malzemeyi çok ince bir zevkle stilize etmişler. Kostümler sade ama belli ki en güzel ipekler, en güzel kadifeler, en güzel atlaslar kullanılmış. Oluk oluk para dökülmüş bu prodüksiyona ama gösterişten kaçınılmış. Gösteriş yerine 18. yüzyıl sanat beğenisinin çağdaş bir yorumunu yaratmak için çaba gösterilmiş.
Şubat ayının sonuna kadar Berlin Staatsoper’de sahnelenecek olan “Solimano”,
22 Mayıs 1999’da eserin 1753 yılında ilk temsilinin verildiği Dresden’de, neredeyse 250 yıl sonra yeniden canlandırılacak. Avrupalı gözüyle Osmanlı’nın ne olduğunu merak eden, yolu Berlin’e ya da Dresden’e düşecek olan sanatseverlere duyurulur.