31 Ocak 2010 Pazar


“YARIM BARDAK SU" VE AYHAN AYDAN

Filiz Ali

Tarık Günersel’in yazdığı, Ayda Aksel’in opera sanatçısı Ayhan Aydan’ı, Can Gürzap’ın da Başbakan Adnan Menderes’i canlandırdığı “Yarım Bardak Su” adlı oyun hakkında basında çıkan yazılardan birinde Ayda Aksel, Ayhan Aydan’la ilgili araştırmalar yaptığını ama fotoğraflarını bile bulamadığını söylüyordu.

Ayhan Aydan, Atatürk’ün belki de çağdaşlığa yönelik en önemli projesi olan Müzik Devrimi’nin hiç yoktan yarattığı opera mucizesinin ilk yıldız sanatçılarından biriydi. Onun sahne fotoğraflarının Devlet Opera ve Bale kurumlarının arşivlerinde bulunmamasını anlamak çok güç. Bunca yıl sadece Adnan Menderes’in “Bebek Davası” ile basında anılan Ayhan Aydan’a yapılan haksızlığın boyutları üzerinde düşünmek bile istemiyor insan.

Kırk yıldır hep aynı teraneyi duymak zorunda kalıp, başından geçen bu korkunç dramı tekrar tekrar yaşamak zorunda bırakılan bu insanın bir zamanlar yeni kurulan Devlet Operası’nın en gelecek vadeden yıldızı olduğunu bugünün okurlarının da bilmek hakları sanırım.

Ayhan Aydan, 1943-44 ders yılı sonunda Ankara Devlet Konservatuarı Yüksek Opera bölümünden mezun oldu. Konservatuar 1936 yılında kurulmuş ve ilk mezunlarını da 1939-40 ders yılında vermişti. Ayhan Aydan öğrenciliği boyunca o zamanlar Tatbikat Sahnesi adıyla önce Cebeci’deki Konservatuar Binasında, daha sonra da eski Halkevi Binasında verilen opera temsillerinde, örneğin Mozart’ın ilk gençlik yılları bestelediği Bastien ve Bastienne gibi operalardaki ufak tefek rollerde sahneye alışmış ve öğretmenlerinin dikkatini çekmeyi başarmıştı.

Bu öğretmenlerden en önemlisi Berlin Devlet Operası yöneticisi iken Hitler’in uygulamalarına karşı geldiği için ülkesini terk etmek zorunda kalarak Türkiye’ye gelen ünlü tiyatro ve opera yönetmeni Carl Ebert’ti. Carl Ebert, Ayhan Aydan’da gördüğü cevheri değerlendiren, ona Avrupa’nın kapılarını açacak olan yolu gösteren kişiydi. Aydan’ın Mozart’ın “Figaro’nun Düğünü” operasındaki Susanna rolü ile gerçek opera sanatçılığı dünyasına attığı ilk adımdaki başarılarını, Smetana’nın “Satılmış Nişanlı” operasındaki Marjenka ve Puccini’nin “La Bohéme”operasındaki Mimi rolleri izlemişti. Ayhan Aydan, bir yandan sahne üzerindeki enerjisiyle, sempatikliğiyle, bir yandan da lirik soprano sesinin güzelliği ile Carl Ebert’in gözdesi olmuştu.

Savaş bittikten sonra Carl Ebert önce Avrupa’ya, oradan da Amerika’ya gitti, Avrupa’daki ilk durağı İngiltere’deki Glyndebourne Opera Festivali idi. Savaş öncesinde 1934’de kendisi gibi bir mülteci olan ünlü orkestra şefi Fritz Busch ile Sussex’deki bir malikanenin opera sever sahiplerinin desteğiyle kurdukları mücevher değerindeki küçük “boutique” operada önceleri sadece Mozart operaları sahneye koyuyorlardı. Savaş dolayısıyla devam edemeyen Festival savaştan sonra yeniden canlanmıştı.
Carl Ebert, Festival’in savaştan sonraki ilk sezonunda Ayhan Aydan’ı Mozart’ın “Figaro’nun Düğünü” operasındaki Susanna rolü için Glyndeboune’a götürerek genç Türk sopranosunun eline dünyaya açılması için gerekli anahtarını vermişti. Ne var ki bu anahtarı kullanmadı ya da kullanamadı Ayhan Aydan.
Belki devlete olan zorunlu hizmeti dolayısıyla yurt dışında angajman almak için izin alamadı, belki o sıralarda evlendiği orkestra şefi Hasan Ferit Alnar, karısının Glyndebourne’a gitmesine izin vermedi. Fakat, sebebi ne olursa olsun Türk operası Ayhan Aydan’ın kaderindeki bu yol ayırımında seçtiği yön nedeniyle dünya çapında olabilecek bir sanatçısını yitirdi, ve bugün Ayhan Aydan adı sadece Adnan Menderes bağlamında hatırlanan bir ad ne yazık ki.


Fotoğraf:
Ankara eski Halkevi sahnesi: Mozart’ın Figaro’nun Düğünü operası sırasında,
Ayhan Aydan, Orhan Günek, Ruhi Su (fotoğraf Sabahattin Ali arşivi)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder