GÜHER&SÜHER PEKİNEL VE DÜNYA
SAHNELERİNDE GENÇ MÜZİSYENLER PROJESİ
Müzik dünyasında
mesleğinin zirvesine ulaşmış dünyaca tanınan sanatçıların kaçta kaçı
kendilerinden sonra dünyaya gelen genç müzikçilere ellerini uzatıp, yol
gösterir sorusu kafamı kurcalayıp duruyordu son zamanlarda. Geçen Ekim ayında
Berlin’e gittiğimde bu sorunun yanıtını Barenboim-Said
Akademisi’ni ziyaret ettiğimde buldum galiba.
İsrailli piyanist,
orkestra şefi, Daniel Barenboim ile
Filistinli Columbia Üniversitesi eski karşılaştırmalı edebiyat profesörü ve
müzik eleştirmeni Edward Said’in
hayal edip kurdukları Barenboim-Said Akademisi, mesleğinde zirveye ulaşmış
insanların ellerindeki olanakları üstün yetenekli gençlerin eğitimi için
seferber etmesini işaret ediyordu.
Akademi’nin
Federal Almanya gibi Avrupa’nın en zengin ve engin müzik geleneği olan bir
ülkesinde hayat bulması o kadar şaşırtıcı olmasa da, sadece Ortadoğu
ülkelerinden gelip sınava giren ve kazanan öğrencilerin tam burslu olarak kabul
edilmelerine şaşırmamak elde değildi. Daniel Barenboim
ve Said ailesi, Berlin’de büyük bir organizasyon yaratmışlardı. Ancak, bu büyük
organizasyonun ardındaki sağlam devlet desteğini, uluslararası müzisyenler
arası dayanışma olgusunu da göz ardı edemeyiz.
Gelelim
ülkemize. On yıl kadar önce Güher ve
Süher Pekinel kardeşler müzik dünyasında ulaştıkları zirvede edindikleri
birikimlerini, bilgi ve görgülerini genç yeteneklere aktarmaya karar verdiler. “Dünya
Sahnelerinde Genç Müzisyenler” projesi ile ileriye yönelik bir büyük eksiği
gidermeye kalkıştılar. Arkalarında devlet filan yoktu. Hatta onları böyle
delice bir projeye girişmeye iten de aslında devletin elini çoktan genç
yeteneklerden çekmiş olmasıydı.
1940’lı yıllarda
henüz Cumhuriyet gençken ve yetenekli çocuklarımızın “muasır medeniyetler seviyesine” gelmeleri
söz konusu iken TBMM üyelerinin oyları ile kabul edilen bir yasa vardı. “Devlet
Üstün Yetenekli Çocuklar Yasası”.
Devlet, yasayı
sınavla uyguluyor ve kazanan çocuklara aileleri ile birlikte yurt dışında
eğitimlerine yetecek kadar burs veriyordu. İdil Biret, Suna Kan gibi yetenekler
bu burstan yararlanarak kariyer basamaklarını teker teker tırmandılar ve
Türkiye’yi müzik dünyasına tanıttılar. Onlar ilk kültür ve sanat elçilerimizdi.
Ne var ki TBMM’ne
seçilen milletvekillerinin bir çoğu her dönemde sanata, müziğe, tiyatroya,
baleye, operaya, orkestralara devlet desteğini kesmek için yasa tasarıları
hazırlayıp durdular. Bugün gelinen noktada kısmen de olsa başarılı oldular.
Güher ve Süher
Pekinel’in 10 yıl önce başlattıkları “Dünya Sahnelerinde Genç Müzisyenler” projesi
işte böyle kuraklaşmış bir ortamda genç fidanlara can suyu vermiş oldu. Kısaca,
zaten var olan yetenekleri keşfetmekti ilk adım. İkinci adım ise değişik
enstruman gruplarında keşfedilen sıra dışı ve olağanüstü genç yetenekleri,
dünya standartlarında kariyer yapabilmek ve bu alemdekilerle rekabet edebilmek
için hazırlamaktı.
Peki, üstün
yetenekli çocukları kimler, nerede keşfedecekti? Tabii ki önce bilinçli anne ve babaların, sonra da öğretmenlerin uyanık olması önemliydi. Bizim gibi
toplumlarda kimbilir ne çok sayıda yetenekli çocuk hiç farkedilmeden insan
yığınlarının arasında yok olup gidiyordu. Ben bu yazıda şahsen tanıdığım dört
gencin Pekinellerin sistemine dahil olduktan sonraki başarılarından
bahsedeceğim.
Pekinel
kardeşlerin projesine katılan genç yetenekler daha önceden evde veya okulda
keşfedilmiş gençlerdi. İlk örnek olarak Dorukhan Doruk’u ele alalım. Doruk 9
yaşındayken Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda Dilbağ Tokay’ın
sınıfında cello çalmayı öğrenmeye başladı. Hocası onu küçük yaştan Masterclass’lara
katılmaya yöneltti. Burada öğretmenlerin çocuğun gelişiminde ne denli önemli
rolü olduğunu görmek olası.
Doruk,
Pekinellerin projesine 2010 yılında kabul edildi. Projenin mali destekçisi
Tüpraş, genç yeteneklerin ünlü ve önemli hocalarla çalışmalarına ve yarışmalara
katılmalarına olanak sağlıyordu. Pekineller, seçtikleri öğrencilerin usta
hocalarla çalışabilmelerinin önemini her fırsatta vurguluyor ve usta hocaları,
henüz işlenmemiş elması cilalayıp parlatan ve pırlantaya dönüştüren kuyumculara
benzetiyorlar.
Nitekim Doruk ona
sunulan olanakları çok iyi değerlendirerek aynı yıl üç önemli uluslararası
cello yarışmasında birincilik ödülü aldı. Pekineller burada Doruk’a Maggini
Vakfı’na ait olan 1810 Nicolas Lupot yapımı enstrumanı sağladılar. Bu onun
yarışma ortamında kendine güvenmesine yol açtı. Şimdi aynı enstruman bu yılki
başarıları dolayısıyla Umut Sağlam’a verildi.
Doruk, cello
çalışmalarına yine Pekineller’in tavsiyesi ile ünlü çellist Truls Mork ile
devam ederken bir yandan da Festivallere katılıyordu. 2016 yılında projede yer
alan üç müzisyenden oluşan “Trio Arte” ile “Pietro Argento Müzik Yarışması”nda
birincilik ödülü kazandı. Üç müzisyenden biri Dorukhan Doruk, diğerleri ise
kemanda Veriko Tchumburidze ve piyanist Yunus Tuncalı idi.
Veriko’ya
gelince; o başlıbaşına bir mucize. Veriko Tchumburidze 1996’da Mersin’de
dünyaya geldi. Annesi Lili, Mersin
Üniversitesi Devlet Konservatuarı keman öğretmeni. Veriko ilk keman derslerini
annesinden aldı. Lili, sıkı disiplini ve öğrencilerinin kapasitelerinin
sınırlarını zorlayan bir eğitimci. Yani Veriko’nun da gözünün yaşına bakmıyor. Daha
8 yaşındayken “2004 Gülden Turalı Keman Yarışması” birincilik ödülünü kazanıyor
Veriko. 16 yaşına geldiğinde “7. Çaykovski Genç Müzisyenler Yarışması”nda da
ödül alınca Rusya’da İsviçre’de Almanya’da konserler vermeye başlıyor.
2010’da Pekinellerin
projesine kabul edilen Veriko, bir yandan Viyana’da keman ustalarının ustası
Dora Schwarzenberg ile çalışmaya başlıyor, öbür yandan da Münih Müzik Yüksek
okulunda Ana Chumachenko’nun sınıfına kabul ediliyor. Veriko 2010 ile 2016
yılları arasında çok sayıda Masterclass ve yarışmaya katılıyor, Avrupa’daki
çeşitli orkestralar eşliğinde konserler veriyor. CD teklifleri alıyor, oda
müziği konserlerini de hiç ihmal etmiyor.
Sonunda 20
yaşına geldiğinde uluslararası alanda büyük değeri olan Henryk Wieniawski Keman
Yarışması’nda kazandığı birincilik ödülü ile Veriko bir Türk/Gürcü sanatçısı
olarak dünya sahnelerinde yerini almış oluyor.
İnanması zor ama
DSGM projesi daha önce kimsenin aklına gelmeyen ayrıntılarda müthiş isabetli
seçimler yapıyor. Önce seçilen öğrencilerin üstün kaliteli eğitim veren bir
müzik kurumuna kabul edilmeleri için yol
gösteriliyor. Daha sonra veya eş zamanlı olarak öğrencinin çaldığı enstrumanın
çağdaş ustalarından biri ile çalışması sağlanıyor ve son olarak meselenin en
can alıcı noktası olan kaliteli enstruman sorunu hallediliyor. Örneğin şu
sıralarda Veriko Tchumburidze, hayırsever bir Alman Vakfı tarafından kendisine ödünç
verilen 1756 yapımı Guadagnini kemanı ile veriyor konserlerini.
Geçenlerde Can
Çakmur’un da DSGM projesinin yönlendirmesiyle kendisine tahsis edilen çok iyi
bir konser piyanosu ile çalışma olanağına kavuştuğunu öğrenmiştik. İyi bir
enstruman, Weimar Franz Liszt Yüksek Okulunda üst düzey müzik eğitimi, Grigory
Gruzmann, Arie Vardi gibi ustalarla çalışabilmek, Can Çakmur’un dünya
sahnelerinde başarılar kazanmasına yol açmıştı.
1997 yılında
dünyaya gelen Can Çakmur 2013’de Dünya Sahnelerinde Genç Müzisyenler projesine
Güher ve Süher Pekinel’in tavsiyesi ile kabul edilmış ve arkasındaki bu sağlam
desteğe dayanarak birbiri ardına uluslararası yarışmalara girmiş ve kazanmıştı. Ama asıl altın vuruş 2017’de Glasgow’da “İskoçya Uluslararası
Piyano Yarışması”nın birincilik ödülünü kazanması, hemen bir yıl sonra da Kasım
2018’de Japonya’da “10. Hamamatsu Uluslararası Piyano Yarışması” birincisi
olmasıydı.
Bu yazı için
seçtiğim dört gencin sonuncusu bir başka çellist. 1998 doğumlu Umut Sağlam. Ankara’da
Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda Tufan Tahir Tolga ile başladığı
cello eğitimine, İstanbul’da MSGSÜ Devlet Konservatuarı’nda Dilbağ Tokay ile
devam etmişti. Umut, son birkaç yıldır Ayvalık Uluslararası Müzik
Akademisi’ndeki her cello masterclass’a katılan, Peter Bruns, Maria Kliegel,
Christofh Henkel, Alexander Rudin ve Jens Peter Maitz gibi ustalarla çalışan,
çalgısına ve müziğe büyük istekle bağlı bir genç adam.
2015’te katıldığı
iki uluslararası yarışmadan birincilik ödülleri kazandıktan sonra Berlin Barenboim-Said Akademisi’ne
sınavla kabul edilen Sağlam, şimdi Cladius Popp ile çalışmalarını sürdürüyor. 2018
Eylül ayında Ayvalık Uluslararası Müzik Akademisi’nde Jens Peter Maitz’ın Cello
Masterclass’ına katılan Umut, böyle bir ustayla yaptığı sıkı çalışmanın hemen
ardından İtalya’da “23. Uluslararası Gaetano Zinetti Müzik Yarışması”na katıldı ve birincilik
ödülünü kazandı. Umut Sağlam, bu kazanımın hızıyle Kasım ayında Fransa’daki “Tremplin
Uluslararası Viyolonsel Yarışması”na girdi ve birincilik ödülü olan 1000€ ve
orkestra eşliğinde iki konser verebilmek şansını kazandı.
Ne mutlu ona ve onlara
ki, Pekineller gibi olağanüstü ileri görüşleri, engel tanımayan cesaretleri,
çelik gibi eğrilmez dirençleri, en önemlisi müziğe ve gençlere sarsılmaz
inançları olan iki büyük müzisyen ve onların yarattığı bu sistemin parçası
olabildiler.
ekonomi,din,siyaset vs.bloglarında yorum ve okuyucu bayağı fazla fakat klasik müzik bloglarında bu çok zayıf sanırım okuyucunun olmaması eğitim sisteminin bu kanala az el atması... arabesk,pop yada halk müziğinde ilgi muhtemelen olacakatır zira onlar popülerleştirilmiş türlerdir bir şekilde. söyleye bileceğimbugun gerçekleşen Cumhurbaşkanımızın Fazıl Say'ın konserine eşliği karşılıklı iyi niyetler olmamalıdır. Ben klasik müzik eğitiminin teknolojk adaptasyonlu beyinlerin yatişmesinde de büyük rol oynayacağına inanıyorum.
YanıtlaSil