OLUMLU TİTREŞİMLERİN İLK ON YILI
14 Mart 1999 Radikal
Henüz Babylon’un dünyaya gelmediği tarihlerde yazılmış
olan bu yazıyı 21 Kasım 2013’de sonsuzluğa uğurladığımız sevgili Mehmet Uluğ
için yeniden hatırlayalım istedim.
1990 sonbaharıydı. Gaddar
Nuri (Belediye Başkanı Dr. Nurettin Sözen), Mefisto Hilmi (Kültür İşleri Daire
Başkanı şair Hilmi Yavuz), Dâhi Tintin (başkanın danışmanı Biltin Toker) işbaşındaydı.
Tiyatro mütercimi Lady Macbeth hanımın (Şehir Tiyatroları Müdürü Gencay Gürün) dolduruşuna
gelmiş ve sosyal demokrat bir bilinçle kuyumu kazmaya başlamışlardı. Ben ve
ekibim Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nu bir Carnegie Hall kıvamına getirme
derdine düşmüştük saf saf. İdealizmimiz had safhadaydı ama dörtlü çete iş
başındaydı!
Bir gün odamın kapısından
içeri upuzun boylu, çok zayıf bir delikanlı girdi. Amerika’dan yeni gelmiş.
Kardeşi ve bir okul arkadaşıyla konser düzenleme şirketi kurmuşlar. Adını hiç
duymadığım (ama Teoman Madra’nın mutlaka duyduğu) bir takım ultra avant-garde
cazcıları İstanbul’a getirip bizim salonda konser vermelerini istiyormuş. Ne
yalan söyleyeyim oğlanı pek ciddiye almadım önce. Üstüne üstlük sonradan görme
sosyal demokrat patronlarımın böyle ultra modern cazı yeterince halkçı
bulmayacakları ve benim kabahatler haneme bir çentik daha atacakları endişesi
vardı içimde. Önlem alma açısından “Salonun kirasını nasıl ödeyeceksiniz?” gibi
caydırıcı sözler söylemiş olabilirim o anda. Ne var ki, adının Mehmet Uluğ
olduğunu öğrendiğim bu genç adam benim suratsızlığımdan yılmadı. Geldi, gitti
ve sonunda salonu almayı başardı.
Bu arada Pozitif’in
öteki ortakları Cem Yegül ve Mehmet’in kardeşi Ahmet Uluğ ile de tanıştık. O
yıl (1990) Positive Vibrations Contemporary Music Series adı altında
düzenledikleri dört konserin ikisinde bizim salonu yani CRR’yi kullandılar.
Acayip çalışıyor, konser broşürlerine acayip reklam buluyorlardı. Çeşitli
akımlara öncülük etmiş sanatçılara yöneliyor, ticari kaygıdan öte sanatsal
niteliğe önem veriyorlar. Ben de aynı kafadaydım ve belki de bu yüzden
Pozitif’in geleceğinden pek umutlu değildim. Ne var ki zaman beni yalancı
çıkardı.
Ertesi yıl (1991) işi
iyice büyüttüler ve Akbank Caz Festivali’ni düzenlemeye başladılar.
İşbirliğimiz devam ediyordu ama çocuklara bizim salon dar geliyor, başka
mekanlara da yayılmaya başlıyorlardı. Efes Pilsen Blues Festivali’ni Hilton
Kongre ve Sergi Salonu’nda düzenlediler örneğin. Ben CRR’den ayrıldıktan sonra
da CRR ile işbirlikleri sürdü. Akbank, Sisley, Parliament, Pozitif-CRR caz
festivallerine bir de Fuji Film World Music Days eklendi.
1998’e gelindiğinde
İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Antalya, Mersin Eskişehir hatta Bükreş’te
konserler düzenleyerek kendilerini kanıtlayan Pozitif’çiler hayatımızı “Olumlu
Titreşimler”le renklendirmişlerdi. Aradan geçen 10 yıl Cem ile Ahmet’in işkolik
olmalarını sağlarken, Mehmet de çocuk sahibi olmuştu. Bu arada işlerin
boyutlarını büyütmüş, farklı projelere yönelerek kurumsallaşmaya doğru dolu
dizgin yol almaya başlamışlardı. İstanbul Müzik Şenliği gibi resmen “her telden
çalan” yerli yabancı bir sürü müzikçiyi bir araya getiren bir organizasyonu iki
yıl üst üste düzenlemiş olmaları bile bir mucizeydi.
Dünyadaki “etnik
müziğe yöneliş” merakının ve son yıllarda bu merakın Osmanlı ve Türk müziğine
kanca atmasının önemini erkenden yakalamıştı Pozitif’in beyin takımı. L’Orient
Imaginaire, Sarband, The Burning Bush ya da Anatolia, Bosphorus gibi yerli,
yabancı müzik toplulukları doğu-batı müziklerini doğu-batı enstrumanlarıyla
sentezlemekteler nicedir. Şimdi Pozitif aynı harmanlamayı caz müziğine uygulayanları Doublemoon markası
altında kayda alıyor. Böylece Craig Harris ile Barbaros Erköse’yi, Brooklyn
Funk Essentials ile Laço Tayfa çingene topluluğunu ya da Burhan Öçal ile
Jamaaladeen Tacuma’yı aynı CD’de bir arada bulma ve dinleme olanağımız var
artık.
Nereden bakarsanız
bakın, doğu-batı uyuşmasının başarıyla gerçekleşmesinin daha çok birbirini
dinlemekten, sofrada tuzu ve ekmeği daha çok paylaşmaktan geçeceğine
inanıyorum. Pozitif, ikinci 10 yılında bunu da başarabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder