Yarattığı ürünlerle sınırlarımızın ötesinde tanınan,
değeri kazandığı burslar ve ödüllerle tescillenmiş kimi insanımızın ismine
gazetelerin manşetlerinde, dergi kapaklarında, twitter ve facebook
polemiklerinde rastlayamazsınız. İçinde yaşadığımız şu zamanda ciddi kültür ve
yaratıcı sanat ürününün ancak polemik veya skandal söz konusu olduğunda haber
değeri vardır da ondan. İşte bu nedenden 1977 İzmir doğumlu Zeynep Gedizlioğlu,
Almanya’da 2012 Ernst von Siemens Besteci Ödülü’nü kazandığında memleket basınında
kendisine ancak ufacık bir yer bulabilmiştir. Evin İlyasoğlu ve Serhan Yedig
gibi müzik yazarları da olmasa Zeynep’in ödül haberi kaynayıp gidecektir
sürekli gündemi değişen basınımızda.
Zeynep Gedizlioğlu ne yapmıştı da müziğin Nobel’i
diye kabul gören bu ödüle layık görülmüştü? O, müzik yeteneğini erkenden
farkeden ve müzikle ilgili herşeyi öğrenmek isteğini destekleyen bir ailenin
çocuğu idi bir kere. Çocuğunun müziğe yeteneğini farkedemeyen veya farketse
bile desteklemeyen hatta engel olan onbinlerce aileden birinin çocuğu olmadığı
için çok şanslıydı Zeynep. O, deneysel tiyatrocu Şahika Tekand’ın kızıydı. Serhan
Yedig ile yaptığı uzun söyleşide: “Baba kabul ettiğim Esat Tekand iyi bir müzik
dinleyicisidir.” diyordu.
TRT3 radyosunun devamlı açık olduğu bir evde
büyümüştü. Müziğin ABC’sini, dilini, tekniğini öğrenmeye meraklıydı.
Konservatuara girdiğinde en çok solfej derslerini sevmişti. Önce obua gibi bir
orkestra çalgısını öğrenmeye, ardından da piyanoya başlayınca kendi müzik dilini
araştırmaya ve beste denemelerine girişmişti. Çok şanslıydı, çünkü Türkiye’deki
bestecilik geleneğinin farklı ekollerinin temsilcileri, Alman/Avusturya/Orta
Avrupa ekolünden Necil Kâzım Akses ile Fransız ekolünü temsil eden Cemal Reşit
Rey ve Ahmet Adnan Saygun kuşağının devamı olan hocalardı onu konservatuarda
yetiştirenler. Zeynep, Adnan Saygun’un öğrencisi olan Cengiz Tanç ile başladı
bestecilik öğrenmeye. Ama İlhan Usmanbaş, Erçivan Saydam, Babür Tongur, Meliha
Doğuduyal ve Hasan Uçarsu’dan da dersler alıyor, bestecilik öğrenimini sağlam
temeller üzerinde yükseltiyordu. Aynı zamanda yukarıdaki sıralamada görüldüğü
üzere Adnan Saygun ile başlayan ve tek tek halkalarla devam eden usta çırak
zincirinin son halkalarından biriydi Zeynep Gedizlioğlu.
Çok iyi yetişmiş bir genç besteci olarak
Avrupa’ya adımını attığında da şansı yaver gitmişti Zeynep’in. 2000 yılından
2012’ye kadar geçen yıllar boyunca kazandığı burslar, ödüller ve eser siparişleri
sayesinde bağımsız bir besteci oldu. Konservatuar arkadaşlarından birinin
tavsiyesi üzerine İstanbul’dan kalkıp Almanya’nın Fransız sınırına yakın Saar
bölgesindeki Saarbrücken Konservatuarı’na gittiğinde şans karşısına bu kez Theo
Brandmüller gibi önemli bir hoca çıkarmıştı. Mauricio Kagel ve Olivier
Messiaen’ın öğrencisi olan, Alman yeni müzik akımı içinde tanınan, organist ve
eğitimci Brandmüller, Zeynep’in ufkunu genişletmişti.
Zeynep’in bu aşamada birbiri ardına değişik
burslar kazandığını, Almanya’dan Fransa’ya geçip Strasbourgh Konservatuar’ında Ivan
Fedele’nin bestecilik derslerine devam ettiğini görürüz. Ivan Fedele (d. 1953),
İtalyan’ın Franco Donatoni’den sonra gelen en parlak bestecilerinden biridir.
Sanatta yeterlik programı için Zeynep yine Almanya’nın Fransa ve İsviçre sınır
kentlerinden uzaklaşmaz ve bu kez Karlsruhe Yüksek Müzik Okulu’nda Wolfgang
Rihm’in (d.1952) bestecilik sınıfına devam etmeye başlar. Rihm, dağarında 400’ü
aşkın eser ile son elli yılın en verimli Alman bestecisidir. Rihm, Boulez ve
Stockhausen’in avant-garde çizgisine tepki gösteren “yeni sadelik” anlayışı
taraftarıdır. Zeynep, yeni hocası adına verilen Wolfgang Rihm bursunu da
kazanır bu arada.
Öğrenmenin ve araştırmanın sonu yoktur düsturu
ile yola devam eder Zeynep ve sonunda 2010 yılında Paris’e ulaşır. Paris’te,
ister yolun başında, ister ortasında hatta yolun sonunda olan bestecilerin bile
hayatlarının bir aşamasında uğradıkları o meşhur IRCAM vardır. 1970’de Fransız
Başbakanı Pompidou’nun daveti üzerine Pierre Boulez tarafından kurulan bir
müzik araştırma merkezidir Institut
de Recherche et Coordination Acoustique/Musique, yani IRCAM. Zeynep, bir yıl boyunca IRCAM ses,
elektronik ve elektro-akustik müzik laboratuarlarında çalışır. Bir yıl boyunca
kulaklarında kulaklıklarla araştırdığı bu sınırsız ses dünyası onun bir süre sonra
beyninin içinde sürekli devam eden si ve do diyez seslerinin devamlı
tınlamasına hatta hiç kaybolmamasına neden olur. Sessizliği kaybetmiştir
Zeynep!
“Kayıp Sessizliğin Anısına Rağmen” adlı büyük
orkestra eseri işte böyle dünyaya gelmiştir. Eseri Zeynep Gedizlioğlu’na Borusan
Kültür Sanat ısmarlamıştı. “Bazen sessizlik, ki hiç varolmamıştır, kayıptır...”
diyor Zeynep eserini anlatırken ve devam ediyor: “Kayıp sessizliğin anısına
rağmen orkestra bağırır. Kayıp sessizliğin anısıyla orkestra susar, bekler,
bağırır, tekrar bağırır, tekrar susar, bekler...bekler...Susar.” Çok uzun
zamandır sessizliğin ne olduğunu unuttu bu dünya ve sessizlik sadece Zeynep
için kayıp değil aslında. Bağıran, hiç durmadan bağıranların saldırısından
kaçacak, sığınacak hiç bir yer kalmadı ama yine de müziğe sığınabiliriz, ki
Zeynep işte bunu yapıyor.
Eserin dünya prömiyeri 17 Ocak 2013’de Lütfi
Kırdar Salonunda Borusan Filarmoni Orkestrası tarafından gerçekleştirildi. Şef
Gürer Aykal’dı. Çok güçlü bir müzik yaratmıştı Zeynep, “sert” değil “güçlü”. Zeynep’in
müziğinin sırrı da buradaydı. 2005 ile 2010 yılları arasında bestelediği
eserleri bir arada dinleyebileceğimiz “Kesik”
başlıklı CD’sindeki toplam eserlerinde de bu “gücü” hissetmek mümkün.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder