5 Nisan 2010 Pazartesi

AYLA ERDURAN


Filiz Ali

Evin İlyasoğlu’nun yazdığı “Ayla’yı Dinler misiniz?”, bir çırpıda okunan kitaplardan. Şakir Paşa ailesinin çeşitli fertleri hakkında yazılmış kitaplarda karşılaştığımız, kozmopolit son Osmanlı aile tipinin Cumhuriyet Türkiye’sine eklemlenirken geçirdiği çalkantıların içinden çıkan bir ses, bir çığlık Ayla’nın çırpıntılı, coşkulu, nefes nefese yaşanmış hayatı. Cumhuriyetle birlikte önünde özgürlük ufukları açılmış olan ama bu özgürlükleri henüz nasıl kullanacağını bilemeyen yetenekli, güzel ve hırslı bir annenin kendi yaşamak istediklerini yaşayamayıp, özlemlerini, rüyalarını kızında gerçekleştirmesi, kendini kızında yaşamasının romanı bu.

Ayla, Cumhuriyetin ilanından 11 yıl sonra dünyaya gelen bir kız çocuğunun çok özel ve özenli koşullarda kemancı olarak yetişmesini; anne Kadriye hanımın, kızının en iyi hocalarla çalışmasını sağlamak uğruna kocasından dört yıl ayrı kalmayı göze almasını, zamanın en ünlü ürologlarından olan baba Dr. Behçet Sabit Erduran’ın ise bu ayrılığa neden olan kızının keman eğitimini maddi olarak desteklemek için gece gündüz çalışmasını, büyük bir içtenlikle anlatıyor bu kitapta.

Ayla’nın küçükken okula gitmediğini, kendi yaşıtlarıyla arkadaşlık etmediğini, en yakın arkadaşının, can yoldaşının hep kemanı olduğunu, neredeyse bir cam fanus içinde dış dünya ile temas etmeden, dış etkiler ile doğrudan karşılaşmadan büyüyerek genç kızlığa oldukça geç adım attığını öğreniyoruz.

Öte yandan Ayla, annesinin içgüdüsel önsezisi ile dünyanın en iyi keman hocaları ile çalışma şansına kavuşmuş bir Türk kızı. 1950 yılında Türkiye’de kaç kişi Ivan Galamian adlı bir keman öğretmeninin varlığından haberdar olabilir ve kızını bu öğretmen ile çalıştırma uğruna New York’a gitmeyi göze alabilirdi?

Zaman içinde annesinin tutkusunun Ayla’ya da sirayet ettiğini, onun da David Oistrakh gibi Zino Francescatti gibi en iyilerin peşinden gittiğini, kendini kabul ettirdiğini, üstün yeteneğini disiplinli ve enerji dolu çalışmasıyla birleştirerek zirveye doğru tırmandığını görüyoruz.
Ne var ki, yaşam hiçbir zaman pürüzsüz, tek düze değil. Ayla’nın yaşamı beklenmedik bir felâketle birdenbire karardığında mesleğinin ve kariyerinin doruk noktasına çıkmak üzere oysa. Teyzesi ve teyzesinin kızının trajik ölümleri ile perişan olan ailenin ve Ayla’nın toparlanması epey zaman alıyor ve kariyerindeki bu kesinti onun bıraktığı yerden devam etmesini epey zorlaştırıyor.

Aşkla, tutkuyla, iyice diplere inişlerle ve zirveye tırmanışlarla yaşanmış bu hayatı yine en iyi kendisi özetliyor kitabın sonunda Ayla Erduran:

"Müzik tutkum her zaman sıradan aşkların, dünyasal sevgilerin üstündeydi. Benim yaşama biçimimdi. Fırtınalı aşklarım da keman tutkumu kamçıladı... bana güçlükleri ve haksızlıkları tanıştıran dış çevreye çok şey borçluyum aslında: Onlar beni daha disiplinli olmaya mecbur ettiler. Kuşkuyu, sorgulamayı, kendime sahip çıkmayı, kendimi savunmayı öğrettiler bana. Çocukluğumdan büyüttüler beni. Olumsuzlukları olumluya çevirmenin ipuçlarını keşfettirdiler. Böylece yaşama tutunmanın yollarını, el yordamıyla ve yine kemanımla buldum."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder