OSMANLI İMPARATORLUĞU COĞRAFYASI İÇİNDE YÜZYILLAR BOYU
SAKLI KALAN GİZEMİN ON YEDİNCİ YÜZYILDAN İTİBAREN AVRUPA SANATINA VE MÜZİĞİNE
YANSIMASI
FİLİZ ALİ
16. yüzyıldan itibaren Avrupa’da Osmanlı İmparatorluğu
tarihine karşı merakın arttığını görürüz.1561 yılında Gabriel Bounin adında bir
Fransız yazarın, Kanunî Sultan Süleyman’ın oğlu Şehzade Mustafa’yı öldürtmesi
konusunu işleyen bir tiyatro eseri ile karşılaşırız.
La Soltane, Türk teması
üzerine yazılmış ilk Fransız trajedisidir. Şehzade Mustafa, 1553 yılında
öldürüldüğüne göre Bounin, oyunda yer alan karakterlerin bazıları henüz
hayattayken kaleme almıştır bu trajediyi. Konu başka Fransız yazarların da
ilgisini çekmekte gecikmez. George Thilloy’un 1608’de Reims’de sahnelenen Solyman II, Quatorzieme Empereur des Turc
adlı trajedisi 1617’de yayınlanır.
Mustafa’nın öldürülmesinden 66 yıl sonra 1619’da İspanyol
asilzadeleri gibi upuzun ismi olan Floransalı bir İtalyan asilzade, Kont
Prospero Bonarelli della Rovere e da Ippolita di Montevecchio, Il Solimano trajedisini yazarak Toscana
Grand Dükü II. Ferdinando de’Medici’ye ithaf eder.
Kanunî Sultan Süleyman ve Şehzade Mustafa olayını işleyen
bu trajedilerin opera bestecileri tarafından farkedilmesi ise epey zaman alır.
Konuyu ele alan ilk opera 1753 yılında yani Mustafa’nın katledilmesinden iki
yüzyıl sonra Dresden Saray bestecisi Johann Adolf Hasse tarfından bestelenir.
Librettoyu saray şairi ve librettist Giovanni Ambrogio Migliavacca, Prospero
Bonarelli’nin trajedisini epey değiştirerek opera metnine uyarlar.
Migliavacca’nın librettosu 19. yüzyılın ortalarına kadar pek çok besteci
tarafından değişik uyarlamalarla tekrar tekrar yorumlanır.
Hıristiyan dünyasını fazlasıyla heyecanlandıran, çok
sayıda tarihçi ve edebiyatçının kalemlerini sivriltmelerine yol açan önemli
olaylardan biri de Osmanlı Padişah’ı Yıldırım Beyazıd’ın Moğol İmparatoru
Timur’a esir düşmesi hadisesidir. Yine bir Fransız yazar, Jean Magnon, bu olay
hakkında yazdığı trajediyi 1648’de Le
Gran Tamerlan et Bajazet başlığı ile yayınlar. 1675’de bir başka Fransız
oyun yazarı Jacques Nicolas Pradon, Tamerlan,
ou la Mort de Bajazet ile Fransız sahnesine yeni bir trajedi kazandırır.
Anlaşılan odur ki, 17. yüzyıl Fransız yazarların Osmanlı
tarihine değinen trajedileri İtalyan bestecilerin ilgisini çekmektedir.
Nitekim, Venedik’te 1710’da sahnelenen ilk Tamerlano
operasının bestecisi Francesco Gasparini adında bir İtalyandır.
Gasparini’nin Tamerlano operasının
librettosunu yine bir aristokrat, Venedikli Kont Agostino Piovene yazmıştır.
Piovene’nin librettosu üzerine, Gasparini’den sonra 18. yüzyıl boyunca
bestecileri arasında Alessandro Scarlatti ve Antonio Vivaldi de olmak üzere
yirmiye yakın Bajazette, Imperator
de’Turchi, Il Tamerlano, Il Bajazet başlıklı opera bestelenir. Günümüzde bu
operalar içinde en çok Georg Frederick Haendel’in bestelediği ve ilk kez 1719
yılında Londra’da King’s Theatre’da oynanan Tamerlano
operası sahnelenir. 18. yüzyılda bestelenen ve 1899’da Venedik’te San
Benedetto Tiyatrosu’nda oynanan son Bajazette
operasının bestecisi Napolili Gaetano Marinelli ise bugün İtalya dışında
tanınmayan 18. yüzyıl bestecilerinden biridir. Bütün bu operalarda sadece konu
Osmanlı/Türk hakkındadır. Müzik, henüz Türk ya da Orient’ı anımsatan motifler,
ritimler ya da ögeler içermemektedir.
Ancak, İtalya’da
Solimano ve Bajazet/Tamerlano operaları birbiri ardına bestelenirken
Avusturya’da Christoph Friedrich Bretzner adlında bir yazar 1781 yılında Belmont und Constanze, oder Die Entführung
aus dem Serail, “Saraydan Kız Kaçırma” öyküsünü içeren bir Singspiel/
Şarkılı Oyun librettosu yayınlar. Librettoyu ilk kez Johann André adındaki bir
yayıncı ve besteci Belmonte und Constanze
adıyla müziklendirir. Eser ilk kez 1781’de Berlin’de sahnelenir.
O sırada Viyana’da tanınmış bir yazar ve aktör olan
Johann Gottlieb Stephanie, W.A. Mozart’a Bretzner’in Saraydan Kız Kaçırma librettosunu gösterir. Mozart ve Stephanie,
öykünün asıl sahibi Bretzner’e danışmadan librettoyu kendilerine göre
değiştirir ve bugün hepimizin bildiği
Saraydan Kız Kaçırma operası yaratılır. Opera ilk kez 1782’de Viyana Burg
Tiyatrosu’nda sahnelenir. Mozart operanın orkestrasyonunda Mehter Takımı’nın
özgün çalgılarından boruları, zilleri, davulları ve üçgeni kullanarak müzikte
“Turquerie” dönemini başlatmış olur.
Avrupa, 19. yüzyıla girdiğinde artık Osmanlı ve Türk
olduğu varsayılan her şey modadır. “Turquerie” akımı almış yürümüştür. Batılı
soylu hanımlar ve beyler Osmanlı kıyafetleri giyerek portrelerini yaptırırlar.
Harem fantezileri alır başını gider. 1001
Gece Masalları, Orient fantezisini daha da coşturur. Doğunun ötekiliği,
farklılığı, egzotiktiği, haremin ulaşılmaz erotizmi sanatın her dalını etkiler. Avrupayı kana bulayan “Barbar Türk” imajı, yerini Saraydan Kız Kaçırma operasındaki Paşa Selim gibi cesur, sağlam karakterli,
çekici, hatta erotik “Türk” imajına terk eder. Ancak bu “Türk” modası 17. ve 18.
yüzyıl yazar ve bestecilerine ilham veren trajediler yerine daha eğlenceli
konulara ağırlık vermektedir.
Dönemin
Fransız popüler bestecileri ise "Turquerie"yi yeterli bulmayıp daha
egzotik doğuya yönlenen operalar yaratmaktadırlar. André Gretry, Le Caravane du Caire “Kahire Karavanı” adlı
opera-balesinde, arp ve üçgen (triangle) çalgılarını kullanarak oldukça basit
bir “orient” atmosferi yaratmaya çalışır. 1783’de Fontainbleau’da oynanan eser
o sıralarda çok moda ve güncel olan “Saraydan Kız Kaçırma” konusunun yeni bir
versiyonunu işlemektedir. Böylece konular “turquerie”nin merkezi İstanbul’dan
daha doğuya, Mısır’a ve Bağdat’a doğru kaymaktadır.
Buraya kadar söz ettiğimiz bestecilerin çoğu bugün artık
hatırlanmıyorlar bile. Oysa, hem İtalyanca hem de Fransızca metinler üzerine bestelediği
özellikle komik operalarıyla tanınan Gioacchino Rossini, Il Turco in Italia “İtalya’da bir Türk ve L'italiana in Algeri “Cezayir’de bir İtalyan” operaları ile en
azından konu açısından oryantalizmin şahikasına ulaşmıştır.
Öte yandan Hector Berlioz'un La mort de Cleopatre “Kleopatra’nın Ölümü” ve özellikle de La mort de Sardanapale “Sardanapal’ın
Ölümü” kantatları açıkça oryantalist ressam Delacroix'un aynı adı taşıyan
tablosunun müzikal karşılığıdır. Berlioz gibi çok farklı bir bestecinin komik
operalarla geçirecek vakti yoktur. Her iki eserin de Berlioz’un kendi kişisel
melankolisini, doğunun gizemli hüznü ile bağdaştırdığını algılarız bu
eserlerde. Diğer yandan Edward Said, Berlioz'un Les Troyens a Carthage "Truvalılar Kartaca'da" adlı dev
başeserinin Fransa'nın Kuzey Afrika üzerindeki emperyal amaçlarını yansıttığını
savunur. Oryantalizm, konu, melodik ve ritmik yenilikler, etnik müziklerden
alıntılarla 19. ve 20. yüzyıl Fransız müziğinin temel öğeleri arasına girmiştir
artık.
Ancak, hem “Türk” hem de “Orient” kavramlarının müzikal
açıdan doğunun gerçek makamsal/modal müziğiyle hiçbir ilişkisi yoktur. Avrupa
müziğindeki “oryantalism”, Avrupalının hayal ettiği doğunun müziğidir.
Bir başka önemli Fransız bestecisi olan George Bizet'nin konu
bakımından oryantalist çizgideki Djamileh
"Cemile" operası, Carmen
operasının gölgesinde kalmaya mahkum olmuştur ne yazık ki. Oysa besteci bu
eserinde egzotik öğeleri, daha sonraları Debussy ile özdeşleşen izlenimci
armonik deneylerin sayesinde sürekli değişen renklerle birleştirmiş ve müzik
açısından Carmen'den çok daha ileriye
yönelmişti.
Aslında buraya kadar adı geçen bestecilerin hiç biri
eserlerine ilham veren o egzotik doğuya seyahat etmemişlerdi. İlhamlarını
okuduklarından, seyyahların anlatılarından ve kendi hayallerinden alıyorlardı.
Oysa Camille Saint - Saens'ın, Muhammed Ali Tevfik'e ithaf ettiği Egyptien “Mısırlı” isimli Piano Konçertosu'nun uzun kadansındaki
kanun taksimi benzerliğinin bu denli gerçeğe uygun olması bestecinin Mısır'ı ve
Mısır hanedan ailesini şahsen tanımasına bağlıdır. Mısır Prensi Muhammed Ali
Tevfik, 1906 yılında Saint- Saens'ı sarayında konuk etmiş, Saint-Saens da botanik
bahçesi ve mimari özellikleriyle Sevilya'daki Alkazar Sarayına öykünen Manial
Sarayı'nda ev sahibi ve konukları için bir kaç piyano resitali vermişti.
Besteci, "Mısırlı" konçertosundan başka Mısır Hıdiv'i Abbas Hilmi'ye
ithaf ettiği Sur les bords du Nil "
Nil Kıyısında" adlı askeri marşı da burada, artık bir müze olarak
kullanılan Manial Palace'ta yazmıştı.
Son olarak Rus oryantalizminden de söz edecek olursak ilk
akla gelecek isim kuşkusuz Rimsky-Korsakov olacaktır. 19. yüzyılın ortalarına
doğru Rusya, doğuya Asya topraklarına doğru yayılmaya başlamış, Semerkant ve
Buhara’yı işgal etmiş, doğunun gizemi Rus Beşleri diye anılan bestecileri kısa
zamanda cezbetmekte gecikmemişti. Borodin’in Poloveç Dansları, Balakirev’in Islamey’i
ve Korsakov’un Şehrazad’ı bu etkinin
en bilinen örnekleriydi.
Nicolai Rimsky-Korsakov 1889 Paris Dünya Fuarı’na
Avrupa’da daha önce hiç duyulmamış Rus eserleri ile katılmıştı. 1001 Gece
Masalları’nın egzotizmini yansıtan Şehrazad
Orkestra Süiti de bunlar arasındaydı. Şehrazad müziği o denli beğenildi ki
1910’da yine Paris’te Rus Balesi yöneticisi Diaghilev tarafından eser Michel
Fokine’in koreografisi ile sahnelendi. Dekor ve kostüm tasarımlarını ünlü Rus
ressam Léon Bakst yaratmıştı.
Avrupalı doğuya daima yukarıdan bakmıştır. Avrupalı genç
adam korsanların kaçırdığı nişanlısını zalim Türk’ün elinden kurtarır. Zalim
Türk zamanla adil Türk olur. Ya da Avrupalı genç adam doğulu köle kızın
şarkılarının veya danslarının büyüsüne kapılır ama tam zamanında aklı başına
gelir veya getirilir, büyüden kurtulur. Avrupalı için doğunun müziği de hayal
mahsulüdür. Artık ikili ve artık dörtlü ses aralıkları, uzayıp giden melizmalar
ve süslemelerle göz boyayan melodiler, davullar, ziller, tiz sesli obualar,
hatta kimi zaman kastanyetler kullanarak kendi beğenisine göre kimi zaman
çingene müziğinden esinlenerek yarattığı eklektik bir müziktir bu. Müzikte
Oryantalizm aslına bakarsanız sadece “kitch”tir.
Değerli bilgiler için teşekkür ederim.
YanıtlaSil