SATILIK TİYATRO,
ORKESTRA, OPERA, BALE VAR,
GİTTİ GİDİYOR
Yıl 2012, AKP hükümetinin sayın Başbakan’ı, önce
tiyatroculara bozuluyor, sonra hızını alamıyor ve sözü “devlet sanata niye
destek olsun ki?”ye getiriyor. “Özelleştirelim, bitsin” diyor. Hoop 20 yıl
önceki argümana balıklama atlıyoruz yeniden. Yahu az gideceğiz, uz gideceğiz de
hiç mi bir arpa boyu düz gitmeyeceğiz bu memlekette. Mesela ben neden 20 yıl
önceki berbat filmi yeniden seyretmek zorundayım? Neden 2012 yılının Başbakanının
daha bir kaliteli, görmüş geçirmiş, donanımlı, görgülü, zevkli, dünya görmüş danışmanları
yok.
Başbakan, hangi araştırmalar sonucu “Dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde artık
devlet bu işi kendi eliyle yürütmüyor, destek veriyor ama kendi eliyle
yürütmüyor, çekilmişler'' sonucuna varmış acaba?
Yine mi ABD örneğine dönüyoruz? Türkiye Avrupa’nın
parçası olduğuna göre, Avrupa ülkelerine baksak, oralardan örnek alsak, bakalım
Almanya’da Federal Devlet, Eyaletler sanat kurumlarına nasıl ve ne ölçekte
destek veriyor görelim.
Tamam, bizdeki sistem köhnemiş, eskimiştir. Yenilenmesi,
dönüştürülmesi gerekmektedir. Doğrudur. İğneyi biz sanatçılar kendimize
batırmadıkça politikacıların bizlerden kurtulma isteklerine karşı ne pozisyon
alacağımızı bilemeyiz. Tiyatrocular operacılarla, balecilerle, davulcu ve
zurnacılarla, yani senfoni orkestrası çalgıcılarıyla aynı gemi içindedirler
sonuçta. Birbirimizin meselelerine toptan sahip çıkmadıkça, toptan çare
aramadıkça, toptan dayanışmadıkça karşımıza hep aynı argüman ile çıkılacaktır,
hiç kuşkunuz olmasın. Veeee.... Esquire Dergisi
1996 Şubat sayısında çıkan ve 20 yıldır temcit pilavı gibi dönüp dolaşıp
soframıza gelen aynı konu hakkındaki yazımı yeniden görüşlerinize sunuyorum.
MECLİS SANATA
DUYARSIZ
Elhamdüllillah 24 Aralık 1995 seçimlerini geride
bıraktığımız şu günlerde, meslek olarak ciddi müziği seçmiş, hayatının 40
yılından fazlasını bu işe adamış, bir o kadar yılını kendi gibi ciddi
müzisyenler yetiştirmeye vermiş biri olarak memleketimizin şu günkü manzara-ı
umumiyesine siyaset ve müzik ilişkileri bağlamında bakmak niyetindeyim. Son
meclisimiz evlere şenlik bir meclisti. İstisnaları tenzih ederim ama basına
yansıdığı kadarıyla değerli milletvekillerimizin müzik sanatına ilişkin
görüşleri “zurnacılık”, bale sanatına ilişkin bakış açıları en hafif tabiriyle
“dansözlük”, opera sanatına yaklaşımları ise; “O kadar adamı gâvurca
bağırsınlar diye mi besleyeceğiz?” diyerek opera bütçesini tırpanlamak
girişimlerinden öteye pek geçmiyor ama, fakat, ve de hayrettir, kendileri bol
bol dansöz, zurnacı ve bol bağıran şarkıcı ile boy göstermekten ve bu
birlikteliklerini sonsuza dek yaşatmak için fotoğraflarla tespit etmekten
kaçınmıyorlar, hatta övünüyorlardı.
Besim Tibuk |
Adnan Kahveci |
Tınaz Titiz |
Devletin sanat kurumlarının özelleştirilmesi de nereden
çıktı diyeceksiniz.
Aslında hiçbir politikacının oturup ciddi ciddi ülkenin
opera-bale-orkestra ve konservatuar meselelerine çağdaş, evrensel boyutlarda
baktığına ve bu konularda fikir ürettiklerine inanmıyorum ama devleti
küçültmeyi düşünürken bazı dâhi siyasetçilerin ilk aklına gelen, nedense hep bu
kurumları feda etmek olmaktaydı.
Belki de liberal ekonominin beşiği ABD’yi örnek almak
istiyordu bizim çok bilmiş politikacılarımız. Amerika’da müzik hemen hemen
bütün kurumlarıyla özel sektörün elindedir gerçi, ama orada hem özel kişilerin
kasalarında biz Türklerin aklının almayacağı kadar çok para, hisse senedi ve
başka ıvır zıvır vardır, hem de bu kişilerin çoğunun müzik sanatına karşı konulmaz
bir tutkuyla bağlı olmaları gibi garip bir durum söz konusudur. Üstelik müzik
sanatına yönelik tüm harcamalar vergiden muaf tutulur bu ülkede. Tanınmış bir
müzisyen veya müzik patronu, yaşlanmış veya hastalanmış müzisyenler için bir
bağış kampanyası başlattı mı bilin ki bu kampanyanın sonunda bir çırpıda
milyonlarca dolar toplanabilir Amerika’da.
Ünlü Amerikalı ünlü keman virtüozu Isaac Stern’in, New
York’taki Carnegie Hall Konser salonunu yıkıp, yerine bir iş merkezi inşa
etmeye kalkan müteahhidlere karşı açtığı savaşı kazanmasına, “Carnegie Hall’u
Kurtaralım” kampanyasıyla harekete geçirdiği müziksever zenginlerden elde
ettiği milyonlarca dolar sebep olmuştur örneğin.
Türkiye’de henüz özel sektörün böyle yükler altına
girdiği görülmemiştir. Müzik alanında tek tük bireysel atılımlar yapan
kuruluşların bu çabaları gözden kaçmasa bile tıpkı Avrupa’da olduğu gibi
Türkiye’de de devlet, müzik kurumlarına sahip çıkmak, bu kurumların daha
verimli ve gerçekçi işletilmesi için yeni projeler üretmek, özel sektörle
işbirliği içine girmek ve elbirliği ile bu ülkenin uluslararası müzik adına
büyük işler becermesine katkıda bulunmak durumundadır.
Esquire Dergisi / Şubat 1996
Filiz Ali
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder