9 Şubat 2012 Perşembe

ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ

ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ’NİN MAKUS TALİHİ DEĞİŞİYOR MU?
Filiz Ali
Şubat ayının ilk haftası gazetelerde küçük bir haber. “AKM için ihale zamanı.” İşte buna müjde denir. Haberden anlıyoruz ki 31 Mayıs 2008’de boşaltılan AKM’nin restorasyonu için harekete geçiliyor. “Kültür Bakanlığı, AKM’de tadilat, tamirat ve depreme karşı güçlendirme yapmak üzere bu ay içinde ihaleye çıkacak. Restorasyonun ekim ayında başlaması ve en geç 2013 yılı 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’na tamamlanması öngörülüyor.”muş (Radikal 3 Şubat 2012). Bina aynen korunacakmış, herhangi bir değişiklik yapılmayacakmış. Ha, bir de Kültür Bakanlığı, yakın bir zamanda sponsorla da protokol imzalayacakmış. Sponsor kim acaba? 2008 yılından beri AKM’nin akıbeti hakkında kimbilir kaç yazı yazmış olan ben ve benim gibi içi kan ağlayan Devlet Opera ve Balesi, Devlet Senfoni Orkestrası, Devlet Tiyatrosu sanatçıları için bundan daha sevindirici bir haber olabilir mi? Belirli aralıklarla en sevdiği oyuncağını kaybedip, sonra da onu çamurlar içinde bulunca deli gibi sevinen yoksul çocuklara döndük hepimiz. 
AKM hikâyesi şöyle başladı. Cumhuriyet’in kuruluşu ile birlikte Taksim Meydanı şehrin simge meydanlarından biri oldu. Eski fotoğraflara bakacak olursanız yolu İstanbul’dan geçen herkesin Taksim Anıtı önünde çekilmiş bir fotoğrafını mutlaka görürsünüz. Zaten yakın zamana kadar anıt civarında şip şak fotoğrafçılar dolanır, yerli turistlere, özellikle de askerlere ve ganç çiftlere hemen anıt önünde poz verdirirlerdi. Taksim Meydanına bütün büyük dünya kentlerinde olduğu gibi görkemli bir Opera Binası yapma fikri ilk kez 1930’larda oluşmuştu. Binanın temeli 1946’da İstanbul Vali ve Belediye Başkanı Dr. Lütfü Kırdar zamanında atıldı. Benim gençliğim Taksim Meydanındaki bitmez tükenmez inşaata bakarak geçti. Sonunda bina Atatürk Kültür Merkezi adıyla 1969’da açıldı. Açılmasıyla bir yıl sonra yanması bir oldu. Taksim Meydanındaki onarım inşaatına bakarak hayatımdan bir on yıl daha aktı gitti. Sonunda 1978’de AKM yeniden hizmete girdi. 
Cihat Burak
Ressam, mimar, düşünür, yazar, büyük adam, büyük dost Cihat Burak, mimar Hayati Tabanlıoğlu’nun AKM’yi yangından sonra tıpkısının aynısı biçimde yeniden inşa etmesi karşısındaki tepkisini o eşsiz hicviyle “Rica ederim hanımefendi, hangi mimara projesinin bire bir maketini yakıp yeniden yapma şansını Allah nasibetmiştir?” diye dillendirmişti. Evet, o günlerde AKM binası yenilenirken hiç olmazsa eski kusurlarının düzeltilmesini arzulayan bir mimarlar, müzisyenler, opera-bale-tiyatro sanatçıları, yani sahneyi kullananlar ile salonları dolduran sanatsever seyirci-dinleyici kitlesi eleştirilerini sıralayıp duruyorlardı. Yenilenen binadaki tuvaletlerde çekilen her sifonun sesinin salondan duyulmaya devam etmesi alay konusuydu. Opera ve orkestra sanatçısı arkadaşlarımız sahnenin belirli noktalarının akustik açısından sağır olduğundan, soyunma ve çalışma odalarının yetersizliğinden şikayetçiydiler. Buna benzer ufak tefek şikayetler daima vardı.
Samih Rıfat

Yangından sonra binanın yeniden açılması çalışmaları sırasında Kültür Bakanlığı isabetli bir kararla Samih Rıfat’ı Atatürk Kültür Merkezi Müdür yardımcılığına getirmişti. Samih, AKM’ye bir dizi değerli insanı çekti. Ekipte Onat Kutlar, Şahin Kaygun, Zeynep Avcı, Ömer Uluç gibi insanlar vardı. O güne kadar yalnızca opera binası gibi düşünülen bu yapıyı büyük bir kültür merkezine dönüştürmek için demokratik eşgüdüm toplantıları yapılıyordu. Bu toplantılara ben de katılıyordum. Projelerimiz uçuşuyordu havalarda. Tabii, güzel niyetlerle ve enerjiyle başlayan her hareket gibi bu yaratıcılık fışkıran çalışma da 12 Eylül darbesi ile sona erdi. Samih Rıfat yöneticilikten alındı, ekip dağıldı, gerçek kültür merkezi projesi de rafa kalktı.

Gerçek kültür merkezi nasıl olmalıydı? Dünyada böyle mekânların örnekleri bini bir paraya. En bilinenlerinden biri olan Londra’daki South Bank Kültür Merkezi ve Royal Festival Hall söz konusu olduğunda akla ilk başta bu mekânın çok amaçlı kullanımı ve günün her saatinde oradan geçen her yaşta insanın katılabileceği çeşitli ücretli ve ücretsiz etkinlikler geliyor. Festival Hall binasına geceleri orkestra konseri, öğle saatlerinde ücretsiz oda müziği, dünya müziği, veya solo resitaller dinlemeye, sergileri gezmeye çoluk çocuk gelenler, kafeteryalardan, pastanelerden ve restorandan yararlanırlar. Bayram günleri burada çocuklar için kukla bile oynatılır. Ayrıca bütün bu etkinlikler öncesinde ve aralarda içki ve ufak  tefek sandviç servisi yapan büfeler de cabası.
Gasteig, Münih
Münih’teki Gasteig Kültür Merkezi bir başka örnek. Yapımı 1985’de tamamlanan Gasteig, bir kültür kompleksi. Önce başta Münich Filarmoni Orkestrası olmak üzere konuk orkestraların konserlerini verdiği 2387 kişilik Filarmoni Salonu çok önemli. Avrupa’nın akustik bakımdan mükemmel salonlarından biri olarak ün yapmış durumda bu salon. Kleiner Konzertsaal, küçük salon ise aynı kaliteyi oda müziği konserleri için tutturuyor. 300 sandalyelik Carl Orff Salonu’nda Tiyatro temsilleri veriliyor. Bir de stüdyo tiyatrosu var, Black Box adında. Binada Richard Strauss Konservatuarı ile yetişkinler için eğitim merkezi var. Zengin kitap ve dergi koleksiyonları ile ünlü Münih Belediye Kitaplığı binaya gelen konuklara ücretsiz okuma alanları sunuyor ve sabah 10’dan akşam 19.00’a kadar hizmet veriyor. Kafeler, lokantalar da cabası.
Lincoln Center, New York
 Tabii kültür merkezleri çeşit çeşit. Örnek vermek gerekirse 2009’da 50. yılını kutlayan New York’taki Lincoln Center karşımızda bütün ihtişamı ile durmakta. Manhattan adasının en işlek yerindeki bu sanat kompleksi bence Taksim Meydanı’na en uygun proje olabilir. Lincoln Center’in temel 3 binası ucu açık bir kare oluşturuyor. Tam karşımızda Metropolitan Operası binası, sağda Avery Fischer Hall konser salonu, solda David H. Koch Tiyatrosu. Binaların tam ortasında havuzlu büyük bir avlu. 2 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Başkanı Mimar Mete Tapan, sanattan kültürden ziyadesiyle anlayan biri olarak 1930’lardan beri yerinde yeller esen Taksim Topçu Kışlası’nı yani var olmayan sanal bir projeyi tescil edeceğine, keşke AKM’yi de içine alan bir Konser Salonu, bir de Tiyatro Salonu kompleksi projesi teklifi verseydi Kültür Bakanlığı’na. 
Böyle bir projeyi ben hayal olarak değil, mutlak düşünülmesi gereken bir ihtiyaç olarak görüyorum. Dünya şehri olduğunu her fırsatta tekrarladığımız, nüfusu 15 milyonu çoktan aşmış sevgili İstanbulumuza ve bu şehirde yaşayıp da doğru dürüst sanata bir türlü ulaşamayan milyonlarca hemşehrimize nefes aldıracak böyle bir güzelliğe kavuşmak hayal olmasa gerek.
Gariptir, İstanbul’un en önemli meydanı Taksim’de bir zamanlar İstanbul Devlet Opera ve Balesi, İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası ve İstanbul Devlet Tiyatroları’nın temsil ve konserlerini halka sundukları sahneler boş dururken, AKM 2008 yılından beri metruk kalakalmışken, Kadıköy Belediyesi kendi olanakları ile şehrin öteki yakasının sanat ve kültür ihtiyacını karşılamak için elinden geleni yapmaya çalışıyor. 
Süreyya Operası
Caddebostan Kültür Merkezi binasına belki estetik açıdan kusurlar bulabilirsiniz ama konser ve tiyatro sahneleri, sergi alanları, kitapçı ve kafeleriyle Kadıköylülerin çok önemli bir eksiğini tamamladığı da gün gibi ortada. Öte yandan, Paris’teki ünlü Champs Elysees Tiyatrosu’nun modeli olan Süreyya Operası sayesinde de İstanbul Devlet Opera ve Balesi sahnesiz kalmaktan kurtuldu. Devletin sahnesiz bıraktığı kendi kurumlarını bir Belediye’nin kurtarması örneği sanırım dünyadaki ilk ve tek örnek olabilir.

1 yorum:

  1. Son zamanlarda duyduğum en iyi haber bu oldu. Aman fikir değiştirmesinler, her an söylenenlerin dışında yapılanları gördüğümüz için bir parça umutsuzlukta taşıyor gibiyim.

    YanıtlaSil