17 Haziran 2010 Perşembe

BELA BARTOK’UN ÖĞRENCİSİ MACAR PİYANİST

ROZSİ VENETİANER SZABO
BİRİNCİ BÖLÜM

 
FİLİZ ALİ

Rozsi (Roji)Venetianer Szabo (Sabo)
İkinci Dünya Savaşı öncesi ve sırasında Ankara, Nazi Almanya’sından ve Nazilerin etkisi altındaki ülkelerden kaçarak Türkiye Cumhuriyeti’ne sığınan birbirinden değerli bilim adamları ve sanatçıların yaşadığı kozmopolit bir kentti. Henüz Ankara Üniversitesi’sinin temeli atılmadan kurulan Hukuk Mektebi, Siyasal Bilgiler Okulu (Mülkiye) ve Yüksek Ziraat Enstitüsü’ne 1935’de Ankara Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi eklenmişti. Öte yandan Devlet Konservatuarı, Nümune Hastanesi, Hıfzısıhha Enstitüsü gibi kuruluşların gelişmesinde de bu yabancı konukların paha biçilemeyecek katkıları olmuştu.

1918’de Birinci Dünya Savaşı’nı kaybeden taraflardan biri olan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu da aynen Osmanlı İmparatorluğu gibi dağılmıştı. Macaristan’da önce kısa bir sosyalist ihtilal yaşanmış, ancak hemen ardından Nicholas Horthy adında Alman dostu bir amiral iktidara gelmişti. Horty rejiminin baskısından kaçan genç Macar mühendis Bela Szabo 1930 yılında İstanbul’a geldi. Avusturyalı ünlü mimar Clemens Holzmeister’de Turkiye’deki ilk işini 1927’de almıştı.

Bela Szabo, Holzmeister’in Boğaz kıyısında, Tarabya’daki mimarlık bürosunda mühendislik tasarımcısı olarak çalışmaya başladı. Holzmeister’e tahsis edilen bina Sümer Palas adında 1. Dünya Savaşı’ndan sonra terkedilmiş bir oteldi. 1894 yılındaki büyük İstanbul depreminden bir yıl önce Summer Palace adıyla inşa edilen bu otel İstanbul’luların deprem dolayısıyla Adalardan çekilip, sayfiye olarak seçtikleri Tarabya semtine yeni bir değer kazandırmıştı. Bela Szabo, anılarında sıcak yaz günlerinde bunalan mimar ve mühendislerin büronun önündeki tahta iskeleden denize atlayarak serinlediklerini hatırlıyordu.

Bela Szabo ve karısı Rozsi Venetianer Szabo’nun hayatı hakkındaki bilgileri 1936 yılında Ankara’da doğan ve Türkiye’den 1948 yılında babasıyla ayrılıp Macaristan’a dönen oğlu Maté Szabo yıllar sonra derleyip toparladı.

BELA SZABO

Bela Szabo, 12 Mart 1904’de Macaristan’da Tuna nehri kıyısında, Budapeşte’ye 65 km uzaklıktaki küçük bir köyde dünyaya gelmişti. 10 yaşındayken 1. Dünya Savaşı çıkmış, savaş bittikten kısa bir süre sonra iktidara Alman dostu Amiral Horthy geçmişti. Bela Szabo, Türkiye’ye geldiğinde 26 yaşındaydı, yeni kurulmakta olan modern Türkiye’nin sanayi hamlelerinde mühendis olarak görev almaktaydı. Turhal Şeker Fabrikası ve Rize Çay Fabrikası inşaatlarında çalışmıştı. 1933 yılında tanınmış Macar Piyanist Rozsi Venetianer ile evlenerek Ankara’ya yerleştiler.

ROZSİ VENETİANER SZABO

Rozsi Venetianer (1909-1975) Macaristan’ın güney batı bölgesindeki Zakany adındaki küçük bir köyde dünyaya gelmişti. Aile adı İtalyanca Venedikli anlamına gelen Veneziano’nun Almancalaştırılmış şekliydi. Çok eskiden Venedik’te yaşamış olan bir Yahudi ailesinin soyundan geliyordu. Büyükbabası “Macar Yahudileri’nin Tarihi” adlı kitabın yazarı olarak tanınan Haham Ludwig Venetianer’di. Hatta İstanbul’daki ilk konserinden sonra Venetianer adını duyan bir grup Ortodoks Yahudi kendisini ziyarete gelip, konserden sonra saygılarını sunmuşlardı. Oysa Rozsi Venetianer’in dinle filan pek ilgisi yoktu.

Benim ilk piyano hocamdı Madam Szabo. Onun Türkiye’ye nasıl geldiğini çocukken hiç merak etmemiştim. Çünkü çocukluğumda çevremizde zaten pek çok Alman, Macar ve Avusturyalı sanatçı ve bilim adamı vardı. Hepsinin Avrupa’daki savaştan kaçarak Türkiye’ye sığındıklarını, kimi Yahudi olduğundan, kiminin ailesinde bir Yahudi bulunduğundan, kiminin karısı ya da kocası Yahudi olduğundan, kiminin de sadece Anti-Nazi olduğundan Avrupa’da iş bulmaları ve yaşamalarının imkansızlaşması dolayısıyla yurtlarını geride bırakmak zorunda kaldıklarını yıllar sonra öğrenmiştik.

2009’da Szabo’ların oğlu, çocukluk arkadaşım Maté Szabo, çocukluk adıyla Matika beni Facebook’da buldu. Birbirimize çocukken çekilmiş fotoğraflarımızı gönderdik. Sonra Matika’nın evindeki eski albümlerde bulduğu konser programları, gazete kupürleri, mektuplar, şiirler teker teker ortaya çıkmaya başladı, birbirimizle anılarımızı paylaşır olduk e-posta ile. Madam Szabo’nun Béla Bartok’un öğrencisi olduğunu biliyordum ama 1936 yılında Halkevleri tarafından Ankara’ya davet edilen Bartok’u evinde ağırladığını ve şehri gezdirdiğini ilk kez böylece öğrenmiş oldum.

BELA BARTOK ANKARA’DA

Ünlü Macar besteci Bela Bartok’un Madam Szabo’ya gönderdiği 17 Ekim 1936 tarihli mektubunun Türkçe çevirisi aşağıdaki gibiydi:

"Sevgili Madam,
Bu mektubu yazmaya başlamadan evvel Ankara’ya taşındığınızı duymuştum. Ankara’ya gelmem kesinleşmeden size yazmak istemedim. Ama şimdi Halkevi tren biletlerimi gönderdiğine göre gelmem kesinleşmiş demektir. İstanbul’a 2 Kasım sabahı saat 7.35’de ulaşacağım. Ankara’ya da 5 Kasım sabahı 9.50’de varacağım. (Prof. Rasonyi’yi lütfen geliş tarih ve saatlerimden haberdar eder misiniz? Ona telefon ettim ve mektup yazdım ama eline zamanında geçmez diye tereddüt ediyorum.)
Bana yardımcı olacağınız için size çok teşekkür ederim. Size konferanslarım sırasında da ihtiyacım olacaktır. Geldiğimde bu konuları konuşuruz. Sizi göreceğim için çok sevinçliyim, görüşene kadar en iyi dileklerimi yolluyorum.
P. S. Biraz Türkçe öğrendim ve bu dilde bazı çok ilginç cümleler söyleyebiliyorum. Örneğin “At deveden çabuk gider!” veya “Kedi, köpekten küçüktür!” gibi, ama ne yazık ki edebiyat dili hakkında pek bilgim yok. Çok uzun kelimeler ve ifadeler kullanıyorlar."

Madam Szabo, Bela Bartok’un Ankara’ya gelişini anılarında şöyle anlatıyordu:
"5 Kasım 1936 sabahı İstanbul’dan gelecek olan treni karşılamak üzere Dil,Tarih ve Coğrafya Fakültesi Macarca Dili ve Edebiyatı Profesörü Laszlo Rasonyi ile Ankara Garı’nda bekliyorduk. Tren 9.50’de gara girdi. Bela Bartok bizi görünce çok sevindi. Büyükelçilikten Bartok’u karşılamaya kimse gelmemişti. Misafir edileceği Büyükelçilik lojmanlarına götürmek üzere sadece bir şoför göndermişlerdi. Konserde heyecanla yerlerimizi aldık. Liszt’in Dance Macabre’ını çaldı. Konserden sonra tebrik etmeye gittiğimde beni Macar Büyükelçisi ile “Madam Szabo benim eski bir öğrencimdir, şimdi Ankara Devlet Konservatuarı’nda hocadır, tanışıyorsunuz değil mi?” diye tanıştırmak istedi. Büyükelçi Mariassy “Ah, tabii tanıyorum!” diye cevap verdi ama kim olduğumun farkında bile değildi. Ertesi gün için üstadı öğle yemeğine evimize davet ettim. Birkaç aylık olan oğlumu tanımasını istiyordum. Onun istediği gibi kaz kızartması ve domates salatası hazırlamıştım. Hanımeli Sokakta oturuyorduk. Bartok tam zamanında geldi. Evimizi pek beğendi, oğlumla oynadı, Bechstein piyanomu beğeniyle inceledi ve” keşke dün akşamki konserde bu piyanoda çalabilseydim” dedi.

Yemekten sonra Madam Szabo ve Prof. Rasonyi ile birlikte Ankara’yı gezerlerken Bartok, yün halılara, tahta oyma eşyalara ve bakır kaplara hayran olmuştu. Bir ara kollarını yukarı kaldırıp “Siz burada çok mutlu olmalısınız...burası cennet, ben artık bizim memlekette kalmak istemiyorum, iş bulsam seve seve yaşarım burada.” diyerek onları şaşırtmıştı. Anlaşılan daha 1936 yılında Macaristan’dan ayrılmayı kafasına koymuştu Bartok, Türk yetkililerle temas etmiş, düşüncelerini açıklamıştı ama bir sonuç alamadı. Madam Szabo, anılarında Bartok’un düşüncelerine yer veriyor ve,

“İnsan hiç bir zaman tam olarak istediklerine ulaşamaz, eğer hayatta asıl amacın gerçekten iyi bir piyanist olmaksa ve bu amacına ulaşmışsan işte asıl mutluluk budur” diyordu Bartok. Onu Büyükelçiliğe bıraktık, birkaç gün sonra hastalandığını öğrendim. İyileşince de hemen Anadolu’ya halk müziği araştırmaları yapmaya gitti. Onu bir daha hiç görmedim."

Cümleleriyle bitiriyordu anılarını. Roszi Szabo Ankara’da verdiği konserlerde hep hocası Bartok’un eserlerini tanıtmaya önem verirdi. Halkevi’nde verdiği bir konserden önce gazetede çıkan yazıdan da onun hocasının eserlerini tanıtmak için özel dikkat gösterdiğini anlayabiliyoruz:

"Çarşamba akşamı Bela Bartok’un muvaffakiyetli bir talebesi Ankara Halkevi’nde bir konser verecek. Ankara Halkevi Ar Şubesi müzik kolu garb musikisinin değerli elemanlarıyla yakından temas imkanını her zaman aramaktadır. Bu defa da, geçenlerde memleketimizi ziyaret eden musiki üstadı Bela Bartok’un yetiştirdiği ve bir çok garb şehirlerinin zevkle muvaffakiyetli konserlerini dinlediği Roszi Szabo’yu Ankara halkına dinletmek imkanı bulmuştur."

İSTANBUL VE ANKARA KONSERLERİ

Rozsi Venetianer, Bartok’un piyano eserlerinin Türkiye’deki ilk yorumcusuydu. Verdiği konserlerin programlarında daima Bach, Mozart, Chopin, Schumann, Brahms, Debussy, Ravel gibi klasiklerin yanında mutlaka Hasan Ferit Alnar ve Ulvi Cemal Erkin gibi genç Türk bestecileri ile Bartok ve Kodaly gibi Macar bestecilerin modern eserleri de olurdu.

Matika’nın gönderdiği belgeler arasındaki bir gazete haberinden Szabo’ların nasıl evlendiklerini de öğreniyorduk. Venetianer’in evlilik haberi 1933’de günlük Macar gazetelerinden birinde şöyle yayınlanmış örneğin:
"Radyodaki konserleri dolayısı ile yakından tanıdığımız Piyanist Rozsi Venetianer, bir Macar mühendisle evlendi. Türk gazetelerinden kendisinin İstanbul’a ayak bastığını ve gelecek ay Türk Radyosunda bir konser vereceğini öğreneniyoruz."

İstanbul Radyosu’ndaki konserle ilgili tarihsiz ve imzasız yazıda da şunlar yazıyor:
"Geçen hafta Salı akşamı Bayan Rozi Venetianer İstanbul Radyosunda çok dikkati çeken bir konser verdi. Programın ilk kısmındaki Bach ve Haydn’ın eserlerini sanatkâr –bilhassa Haydn’da- çok yüksek bir muvaffakiyet göstererek icra ettikten sonra sıra evvelce ilan edilmiş Béla Bartok’un eserlerine geldi.
Bu eserlerden Bay Mesud Cemil kısa fakat etraflı bir söylevle Béla Bartok’u ve şahsiyetini anlatarak bu günkü modern musiki dünyasının en dikkati çeken simalarından birisi olan Macar sanatkârının Türkiye’de ilk defa dinlendiğini, halbuki Bartok’un ruh ve duyuş tarafından bize hiç yabancı olamıyacağını, yeni Macar musikisini hem büyük folklor alimi, hem de büyük sanatkar olarak yaratan bu simayı hemen seveceğimizi söyledi. Bay Mesud Cemil’in sözlerinden sonra Bayan Venetianer, Bartok’un iki piyano eserini cidden büyük bir anlayış ve teknik yüksekliğiyle çaldı. Bayan Venetianer Bartok’un kıymetli bir talebesidir. Bu itibarla üstadın başka eserlerini de kendisinden dinlemeyi isteriz."

Rozsi Venetianer İstanbul Radyosu konserinden sonra Casa d’Italia salonunda Stuttgart operası orkestra şefi Walter Odenheimer ile bir konser veriyor. Daha sonra Tokatlıyan Salonunda başka bir konserin haberi yer alıyor gazetelerde. Böylece daha sonra Madam Szabo olarak tanınacak olan Rozsi Venetianer’in Türkiye’deki piyanistlik kariyeri başlamış oluyor.

Yine tarihi belli olmayan bir gazete -ki bu gazete Köroğlu ya da Son Posta olabilir- kupüründe karı koca Szabo’larla röportaj yapan kişi Rozsi Venetianer’e soruyor: “Madam, nasıl piyanist olduğunuzu lütfen anlatır mısınız?” Rozsi de,
"Ben Macaristan’ın Zakanyi köyünde doğmuşum. Babam oranın doktoru idi ve gayet güzel şarkı söylerdi. Ablam da iyi piyano çalarmış. Piyanoya altı yaşında başladım."
diye anlatmaya başlıyor ve devam ediyor,
"8 yaşında ilk kompozisyonları yapmışım ve bunu herkes beğenmiş. Tabii ben bu zamanları iyi hatırlamıyorum. Fakat 10 yaşında bir noel tatilini geçirmek için babamla Peşte’ye gelmiştik. Misafir olduğumuz otelde konservatuar piyano hocalarından Mösyo Sendi vardı. Benim kendi kompozisyonlarımdan ona bir iki parça çalmışım. O bunları fevkalade beğenmiş. 15 kânunusânide (Ocak) bir konser tertibetti. Orada en zor parçaları çaldım. Bu arada kendi eserlerimi de zorla çaldırdılar. Çılgınca alkışlandım. Ve işte o akşam, hayatta ilk günahımı işledim, gurur duydum. Bu konser bana on yaşında konservatuarın kapılarını açtı. Meşhur piyanist Béla Bartok beni himaye etti, yetiştim, turneler yaptım. Geçen sene evlendik buraya geldim."

Rozsi Venetianer Budapeşte Müzik Akademisi’nde Margit Varro ve Bela Bartok gibi hocalarla çalışarak daha öğrencilik yıllarında verdiği konserlerle adını müzik çevrelerinde duyurmuştu. 1933’de okulu birincilikle bitirdiğinde artık tanınmış bir piyanistti. Liszt, Brahms, Chopin ve Debussy gibi bestecilerin eserlerini büyük bir ustalıkla yorumlayan Venetianer, aynı zamanda hocası Bela Bartok’un ve Kodaly’in eserlerini de her konserinde çalarak yeni Macar müziğini tanıtmaya kararlı bir piyanist olduğunu göstermişti.
Nisan 1934 tarihli Les Annales de Turquie adlı İstanbul’da çıkan bir Fransızca gazetede Vera Gaziadi, yazdığı konser yazısını,

"Genellikle İstanbul’a gelen konser artistleri Chopin ve Liszt gibi bestecilerin kolay alkışlanacak eserlerini alırlar programlarına. Oysa 15 Nisan akşamı Casa d’Italia salonunda bir resital veren genç Macar piyanist Rozsi Venetianer konserine Bach’ın Chaconne’u ile başladı." cümlesiyle açıyor ve şu cümlelerle devam ediyordu,

"Madame Venezianer!... sade, çekingen, utangaç bir genç kız gibi. Uzun bukleli saçların çerçevelediği çocuksu bir yüz, hülyalı bakışlar... Ama piyanoya oturup, dinleyicinin susmasını beklerken kendine güveninin geldiğini, ilk notalarla birlikte tamamen değişik, güçlü, esnek, ama aynı zamanda narin bir karaktere büründüğünü gözlemledik."

Rozsi Venetianer Szabo, Türkiye’de yaşadığı on beş yıl boyunca İstanbul ve Ankara’da çok sayıda resital ve orkestra eşliğinde konser verdi. Macar asıllı kemancı Lico Amar ile Ankara Halkevi’nde, Ankara Devlet Konservatuarı Salonu’nda, Ankara Radyosu’nda, İstanbul’da L’Union Française, Tepebaşı’nda Casa d’Italia ve Galatasaray Lisesi salonlarında oda müziği dağarının başeserlerini, özellikle Beethoven’in bütün keman-piyano sonatlarının Türkiye’deki ilk çalınışlarını gerçekleştirdiler. 1948 yılı Nisan ayında Ankara'da düzenlenen Türk - İngiliz Müzik Festivali, Ankara Devlet Operasının fuayesinde verilen bir oda müziği kon-seri ile açılmıştı. Haber gazetelerde "Açılış konserinde kemancı Lico Anıar ile piyanist Roji Sabo, Ingiliz bestecilerinden Benjamin Britten'in bir süitini ve Eugene Goosens'in sonatını çalmışlardır," diye duyurulmuştu.





İstanbul’da çıkan 11 Eylül 1943 tarihli Fransızca bir gazeteden "Ankara Devlet Konservatuarı Piyano Profesörlerinden Madam Roji Sabo’nun Tokatliyan Oteli büyük salonunda İstanbul’lu dostları ve müzikseverlerine tümüyle Mozart’ın eserlerinden oluşan bir resital verdiğini..." öğreniyoruz. Yazar, Mozart’ın müziğinin sanıldığından daha zor olduğunu, piyanistlerin resital programlarına onun müziğini koymaktan çekindiklerinden söz ederken, Madam Szabo’nun Mozart’ın müziğini ne kadar ustalıkla ve duyarlıkla yorumladığına dikkat çekiyordu.

Hanımeli Sokak, 1945
Görüldüğü gibi Madam Szabo, hem İstanbul hem de Ankara’da verdiği konserlerle kariyerini Türkiye’de de devam ettiriyordu. Bu arada ders vermeyi de ihmal etmeyen Madam Szabo, İdil Biret’in ilk piyano öğretmeniydi aynı zamanda. Hanımeli sokaktaki evde ve bahçesinde Matika, İdil ve İdil’in annesi Leman Hanımla birlikte çekilmiş fotoğrafları var.
(devamı var....)

1 yorum:

  1. Orhan Veli'nin Nahit Hanım'a gönderdiği mektupların yer aldığı kitabı uzun zaman önce almama rağmen, bir vesile ile yeni okudum. Tüm mektupların içerisinde adı geçen insanları öylesine merak ediyordum ki.. Böyle bir paylaşımınız olduğunu görünce çok şaşırdım ve mutlu oldum. O insanların hiçbirinin hayatlarını, onların hayatından geçmiş insanlardan başka kimseden öğrenemeyiz. Teşekkürler ❤️

    YanıtlaSil