2 Mart 2013 Cumartesi

ZEYNEP GEDİZLİOĞLU




Yarattığı ürünlerle sınırlarımızın ötesinde tanınan, değeri kazandığı burslar ve ödüllerle tescillenmiş kimi insanımızın ismine gazetelerin manşetlerinde, dergi kapaklarında, twitter ve facebook polemiklerinde rastlayamazsınız. İçinde yaşadığımız şu zamanda ciddi kültür ve yaratıcı sanat ürününün ancak polemik veya skandal söz konusu olduğunda haber değeri vardır da ondan. İşte bu nedenden 1977 İzmir doğumlu Zeynep Gedizlioğlu, Almanya’da 2012 Ernst von Siemens Besteci Ödülü’nü kazandığında memleket basınında kendisine ancak ufacık bir yer bulabilmiştir. Evin İlyasoğlu ve Serhan Yedig gibi müzik yazarları da olmasa Zeynep’in ödül haberi kaynayıp gidecektir sürekli gündemi değişen basınımızda.
Zeynep Gedizlioğlu ne yapmıştı da müziğin Nobel’i diye kabul gören bu ödüle layık görülmüştü? O, müzik yeteneğini erkenden farkeden ve müzikle ilgili herşeyi öğrenmek isteğini destekleyen bir ailenin çocuğu idi bir kere. Çocuğunun müziğe yeteneğini farkedemeyen veya farketse bile desteklemeyen hatta engel olan onbinlerce aileden birinin çocuğu olmadığı için çok şanslıydı Zeynep. O, deneysel tiyatrocu Şahika Tekand’ın kızıydı. Serhan Yedig ile yaptığı uzun söyleşide: “Baba kabul ettiğim Esat Tekand iyi bir müzik dinleyicisidir.” diyordu.

TRT3 radyosunun devamlı açık olduğu bir evde büyümüştü. Müziğin ABC’sini, dilini, tekniğini öğrenmeye meraklıydı. Konservatuara girdiğinde en çok solfej derslerini sevmişti. Önce obua gibi bir orkestra çalgısını öğrenmeye, ardından da piyanoya başlayınca kendi müzik dilini araştırmaya ve beste denemelerine girişmişti. Çok şanslıydı, çünkü Türkiye’deki bestecilik geleneğinin farklı ekollerinin temsilcileri, Alman/Avusturya/Orta Avrupa ekolünden Necil Kâzım Akses ile Fransız ekolünü temsil eden Cemal Reşit Rey ve Ahmet Adnan Saygun kuşağının devamı olan hocalardı onu konservatuarda yetiştirenler. Zeynep, Adnan Saygun’un öğrencisi olan Cengiz Tanç ile başladı bestecilik öğrenmeye. Ama İlhan Usmanbaş, Erçivan Saydam, Babür Tongur, Meliha Doğuduyal ve Hasan Uçarsu’dan da dersler alıyor, bestecilik öğrenimini sağlam temeller üzerinde yükseltiyordu. Aynı zamanda yukarıdaki sıralamada görüldüğü üzere Adnan Saygun ile başlayan ve tek tek halkalarla devam eden usta çırak zincirinin son halkalarından biriydi Zeynep Gedizlioğlu. 
Çok iyi yetişmiş bir genç besteci olarak Avrupa’ya adımını attığında da şansı yaver gitmişti Zeynep’in. 2000 yılından 2012’ye kadar geçen yıllar boyunca kazandığı burslar, ödüller ve eser siparişleri sayesinde bağımsız bir besteci oldu. Konservatuar arkadaşlarından birinin tavsiyesi üzerine İstanbul’dan kalkıp Almanya’nın Fransız sınırına yakın Saar bölgesindeki Saarbrücken Konservatuarı’na gittiğinde şans karşısına bu kez Theo Brandmüller gibi önemli bir hoca çıkarmıştı. Mauricio Kagel ve Olivier Messiaen’ın öğrencisi olan, Alman yeni müzik akımı içinde tanınan, organist ve eğitimci Brandmüller, Zeynep’in ufkunu genişletmişti.
Zeynep’in bu aşamada birbiri ardına değişik burslar kazandığını, Almanya’dan Fransa’ya geçip Strasbourgh Konservatuar’ında Ivan Fedele’nin bestecilik derslerine devam ettiğini görürüz. Ivan Fedele (d. 1953), İtalyan’ın Franco Donatoni’den sonra gelen en parlak bestecilerinden biridir. Sanatta yeterlik programı için Zeynep yine Almanya’nın Fransa ve İsviçre sınır kentlerinden uzaklaşmaz ve bu kez Karlsruhe Yüksek Müzik Okulu’nda Wolfgang Rihm’in (d.1952) bestecilik sınıfına devam etmeye başlar. Rihm, dağarında 400’ü aşkın eser ile son elli yılın en verimli Alman bestecisidir. Rihm, Boulez ve Stockhausen’in avant-garde çizgisine tepki gösteren “yeni sadelik” anlayışı taraftarıdır. Zeynep, yeni hocası adına verilen Wolfgang Rihm bursunu da kazanır bu arada.
Öğrenmenin ve araştırmanın sonu yoktur düsturu ile yola devam eder Zeynep ve sonunda 2010 yılında Paris’e ulaşır. Paris’te, ister yolun başında, ister ortasında hatta yolun sonunda olan bestecilerin bile hayatlarının bir aşamasında uğradıkları o meşhur IRCAM vardır. 1970’de Fransız Başbakanı Pompidou’nun daveti üzerine Pierre Boulez tarafından kurulan bir müzik araştırma merkezidir Institut de Recherche et Coordination Acoustique/Musique, yani IRCAM. Zeynep, bir yıl boyunca IRCAM ses, elektronik ve elektro-akustik müzik laboratuarlarında çalışır. Bir yıl boyunca kulaklarında kulaklıklarla araştırdığı bu sınırsız ses dünyası onun bir süre sonra beyninin içinde sürekli devam eden si ve do diyez seslerinin devamlı tınlamasına hatta hiç kaybolmamasına neden olur. Sessizliği kaybetmiştir Zeynep!
“Kayıp Sessizliğin Anısına Rağmen” adlı büyük orkestra eseri işte böyle dünyaya gelmiştir. Eseri Zeynep Gedizlioğlu’na Borusan Kültür Sanat ısmarlamıştı. “Bazen sessizlik, ki hiç varolmamıştır, kayıptır...” diyor Zeynep eserini anlatırken ve devam ediyor: “Kayıp sessizliğin anısına rağmen orkestra bağırır. Kayıp sessizliğin anısıyla orkestra susar, bekler, bağırır, tekrar bağırır, tekrar susar, bekler...bekler...Susar.” Çok uzun zamandır sessizliğin ne olduğunu unuttu bu dünya ve sessizlik sadece Zeynep için kayıp değil aslında. Bağıran, hiç durmadan bağıranların saldırısından kaçacak, sığınacak hiç bir yer kalmadı ama yine de müziğe sığınabiliriz, ki Zeynep işte bunu yapıyor.
Eserin dünya prömiyeri 17 Ocak 2013’de Lütfi Kırdar Salonunda Borusan Filarmoni Orkestrası tarafından gerçekleştirildi. Şef Gürer Aykal’dı. Çok güçlü bir müzik yaratmıştı Zeynep, “sert” değil “güçlü”. Zeynep’in müziğinin sırrı da buradaydı. 2005 ile 2010 yılları arasında bestelediği eserleri bir arada dinleyebileceğimiz “Kesik” başlıklı CD’sindeki toplam eserlerinde de bu “gücü” hissetmek mümkün.