16 Kasım 2010 Salı

ALMANYA MEKTUBU I




Sabahattin Ali

Geçen hafta Almanya’daydım. Bir hafta boyunca güneş hiç yüzünü göstermedi. Sabah başlayan yağmur bütün gün çisil çisil yağıyor. Almanları ıslatmıyor bu yağmur nedense. Sokaklarda benden başka şemsiye açan yok gibi. Hayat yağmura rağmen hiç aksamadan devam etmekte. İlk durağım Essen. Ruhr Kitap Fuarı’nın davetlisi olarak Fuar’ın son günü babam Sabahattin Ali hakkında konuşmak üzere Essen’deyim. Babam Sabahattin Ali'nin İçimizdeki Şeytan ve Kürk Mantolu Madonna romanları, Ute Birgi-Knellessen’in çevirisi ile 2007 ve 2008 yıllarında Almanca olarak yayınlandı. Ruhr Kitap Fuarı, 22-31 Ekim 2010 tarihleri arasında eserleri Almancaya çevrilmiş Türk yazarları konuk ediyor, böylece Türk yazarlar, Alman ve Türk okuyucularıyla buluşuyorlardı. Fuar’ın başlığı bu yıl “Liestanbul” yani “İstanbul’u Okuyorum”. Essen ve İstanbul’un 2010 Kültür Başkentleri arasında olmaları bu kardeşliği yaratmış. Davetlileri, yani bizleri krallar, kraliçeler gibi ağırlayan Fikret Güneş, yüzünden hiç gülümseme eksilmeyen bir Almanyalı Türk. Essen’de kaldığımız iki gün boyunca o ve onun gibi canla başla, zevk alarak ve özveriyle koşuşturan pek çok vatandaşımızla tanışma olanağımız oldu.

İkinci durağım Hannover’di. Hızlı trenle sadece iki saat Essen - Hannover arası. Tren yolculuğunu oldum olasıya sevmişimdir. Sabırla T.C. Devlet Demir Yollarımızın da Kara Yollarımız gibi ilgi göreceği, Ankara-İstanbul arasında bile kazasız belasız hızlı tren işletemeyenlerin, günün birinde 10. yıl Marşı’na layık olacak hızlı trenin güvenle üzerinde kayıp gideceği demiryolları ağı kuracakları günleri bekliyorum.



Prof. Kæmmerling

Ama, konumuza dönecek olursak, Hannover’e gitme nedenim ünlü bir piyano hocası ile tanışmak ve derslerini dinlemekti. Karl-Heinz Kæmmerling adındaki bu ünlü hoca 2010 yılında 80 yaşına basmıştı. Ne var ki dünyanın her köşesinden öğrenciler kapısını aşındırmaya devam ediyorlardı. İşin tuhaf tarafı bu hocanın hayatının hiç bir döneminde solistik kariyeri olmaması ama yine müzik dünyasının en aranan pedagoglarının başında gelmesiydi. Kæmmerling, müzik eğitimini Leipzig’de tamamlamış ve mezun olur olmaz hocası Hugo Steurer’in asistanı olmuştu. Hocalığa attığı bu ilk adım onun geleceğinin yolunu çizmişti. Uzun yıllar boyunca Salzburg Mozarteum ve Hannover Yüksek Müzik Okulu’nda birçok ülkeden gelen öğrenciye ders vermekte Prof. Kæmmerling. Öte yandan eğitimlerini başka okullarda tamamladıktan sonra Prof. Kæmmerling’e gelen pek çok genç piyanist adayı var. Profesörün rahle-i tedrisinden geçen genç piyanist adayları katıldıkları Chopin, Leeds, Cenevre, Geza Anda, Brüksel’deki Kraliçe Elisabeth, Clara Haskill yarışmaları gibi pek çok önemli piyano yarışmasında başarı kazanıyorlar. Zaten Prof. Kæmmerling, bu prestijli piyano yarışmalarının çoğunun jürisinde yer almakta. Onun piyano sınıfları ve Masterclass’ları işte bu nedenden birbirinden parlak piyanist adaylarıyla dolu.

Heinrich Neuhaus
 Prof. Kæmmerling, durup dururken bu denli aranan ve hayran olunan bir piyano hocası olmamış tabii ki. Sviatoslav Richter ve Emil Gilels başta olmak üzere pek çok 20. yüzyıl Rus piyanistinin hocası olan Heinrich Neuhaus gibi Kæmmerling de hayatının neredeyse her saniyesini hocalığa ve öğrencilerine adamış idealist bir eğitimci. Müziği temelindeki felsefesi, tarihi, geleneği başta olmak üzere tümüyle ele alan, ancak bu sonsuz boyutlardaki temelin içinde kaybolmayıp, her kişinin özelliklerine yönelik ayrıntılı okuma ve anlama çalışmalarına ağırlık veren bir eğitmen. Onun dersini sadece bir saat izlemek bile yeter. Doğru teşhis, anında tedavi, hızla iyileşme, anlayış ve sabır.
Profesörün şu sıralarda Hannover’de Emrecan Yavuz adında bir de Türk öğrencisi var. Kâmuran Gündemir’in son öğrencisiydi Emrecan. Zamansız yitirdiğimiz Kâmuran Gündemir, Türkiye’nin belki de ilk gerçek piyano pedagogu idi. O da Kæmmerling gibi hayatını öğrencilerinin hayatı ile bütünleştirmiş, kendini eğitime adamıştı. Muhittin Dürrüoğlu, Emre Elivar ve Fazıl Say gibi piyanistleri yetiştirmiş, sonra da onların dünyaya kendi kanatlarıyla uçmalarını sağlamıştı. Emrecan Yavuz ise hocasını kaybettiğinde henüz kendi kanatları ile uçacak yaşta değildi. Aradan geçen zamanda epey değişik adreste Kâmuran Gündemir gibi bir hocayı aradı Emrecan, ve sonunda aradığını, Kæmmerling’de bulduğunu düşünüyor. Bundan böyle Emrecan’ın çalışmalarını daha yakından izlemek için mükemmel bir sebep var şimdi.




1 yorum:

  1. Babanız Sabahattin Ali'nin yazdığı o harikulade eserleri okuyorum bugünlerde.O kadar büyüleniyorum ki yazdıklarından sanki Raif efendiyle bir ara dostmuşum,öyle biri gerçekten varmış gibi hissediyorum.O kadar gerçekler ki...
    Anlatılması mümkün değil.

    Sizin yazdığınız 'Filiz Hiç Üzülmesin' kitabını okuduğumda hiç o kadar ağladığımı hatırlamıyorum.Kitapta küçüklüğünüzde kaldığınız apartmanın adı'Marmara apartmanı mıydı?Ankara'dayım ve bir projem var.Adres olarak verebilir misiniz?Çok rica ediyorum.

    YanıtlaSil