5 Mart 2010 Cuma

CENGİZ TANÇ: 10 Nisan 1933- 16 Aralık 1997

FİLİZ ALİ



Server Acim, Hasan Uçarsu, Cengiz Tanç, Filiz Ali, Özkan Manav, İpek Sonakın, Dmitri Goya, Nilüfer Saygun, Romen Soprano Margareta Ivanuş, İlhan Usmanbaş
7 Aralık 1991 CRR Konser Salonu

FİLİZ ALİ

10 yıl önce 17 Aralık 1997 tarihli Yeni Yüzyıl gazetesine Cengiz’in ölümünün ardından isyan duygularıyla yazdığım yazı ne yazık ki bugün de on yıl öncesindeki kadar, belki de daha fazla geçerli. Ne demişim o zaman?

“Bazı insanlar, şan, şöhret, makam, mevki ve unvan için yaşarlar. Örneğin “Devlet Sanatçısı” olmak “Sanatçı” olmaktan daha önemlidir onlar için. Cengiz Tanç gibi bazı insanlar ise bu tür etiketlerden adeta tiksinerek uzak dururlar. Cengiz Tanç, yaşamı boyunca kendini insanların ve hayatın hoyratlıklarından soyutlamaya çalışmış, gereksiz itişme ve kakışmalardan uzak durmuş, karşılığında da ülkesinde pek tanınmama, değeri bilinmeme gibi bir bedel ödemişti.”

Cengiz Tanç kırılgandı, çabuk incinirdi. Onu en çok meslektaşlarının anlayışsızlığı ve ilgisizliği üzmüştür. İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nın yeni bestelediği bir eseri programa almasına rağmen, konser öncesi yalan yanlış iki prova yaptıktan sonra konser programından çıkartması gibi görülmemiş bir kabalığın onu ne kadar incittiğini ve belki de hayata küstürdüğünü çok iyi bilirim.



Kendi memleketinin orkestralarının çalışmaya, anlamaya ve çalmaya üşendiği eserlerinin çoğunu yurt dışındaki ciddi müzisyenler saygı ve ciddiyetle ele almış ve mükemmel icralar çıkarmışlardı. Bazı orkestralarımızın küçümsediği çağdaş Türk bestecilerinin eserlerine değer veren orkestralardan biri de Northern Sinfonia idi. Howard Griffiths’in yönettiği bu orkestranın çaldığı ve CD olarak çıkardığı Türk eserleri arasında Cengiz Tanç’ın Flüt, Obua ve Yaylı Çalgılar için Lirik Süiti (1983) de vardı.

Ciddi bir partisyon okuma ve iyi niyetli icra olunca Türk bestecilerinin eserlerinde şimdiye kadar fark edilemeyen renk, doku ve tını özelliklerini de duyuyor ve eserlere farklı yaklaşabiliyorsunuz. Oysa baştan savma birkaç okuma ile çağdaş bir eserin esprisine ulaşmanın mümkün olmadığını bizim orkestralar da gayet iyi bilirler.

Cengiz’le ölümünden yedi ay önce Sicilya’da düzenlenen Akdeniz Müzik Konferansı’na katılmıştık. Davetli bestecilerden biriydi Cengiz Tanç. Oda Orkestrası ve Çello için Konçertosu’nun dünyada ilk çalınışı Palermo’da gerçekleşmişti. Çelloyu o sırada henüz Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda öğrenci olan Karolin Ölçer çalmış, Orchestra da Camera Gli Armonici orkestrasını da Umberto Bruno yönetmişti. Cengiz’in hiç de kolay olmayan bu eserini zerre kadar mızıklanmadan çalan orkestra üyeleri, solist ve bestecisi ayakta alkışlanmıştı.

Türkiye’de besteci olmanın ne kadar “absurd” bir şey olduğunu söyler dururdu hep Cengiz ve bestecinin yalnızlığının, ihmal edilmişliğinin sıkıntısı ile bunalırdı. İşte bu yüzden Sicilya’da hem meslektaşlarından hem de dinleyiciden gördüğü bu ilgi ve beğeniye pek şaşmış ve belli etmese de çok mutlu olmuştu.

Cengiz Tanç’ın ölümünden bu yana geçen 10 yıl boyunca müzik çevrelerinin duyarsızlığı, umursamazlığı, vurdumduymazlığı devam etti. Onun Türk çağdaş senfonik müziğine kattığı eşsiz güzellikteki Sentez (1975), Yankılar (1978), Doğaçlama (1978) bu süre içinde bir kez bile yorumlanmadı. Çello ve Viyola konçertoları ile Lirik Süiti de yeniden yorumlanmayı bekleyen başeserleri. Cengiz’in eserleri, üzerlerine serpilmiş olan on yıllık ölü toprağından arınmak istiyor artık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder