8 Mart 2010 Pazartesi

30. ULUSLARARASI İSTANBUL MÜZİK FESTİVALİ

FİLİZ ALİ


Filiz Ali

Uluslararası İstanbul Müzik Festivali’nin otuzuncu yıl programı tıpkı afişlerde ve broşürlerin kapağında görülen keten helva gibi pespembe ve hafif. Pespembe, çünkü programların hemen tümü kimsecikleri rahatsız etmeyecek, tanınan, bilinen, kulağa hoş gelen, biraz nostaljik, biraz etnik, biraz geleneksel, biraz eğlendirici, kısaca dünyayı pespembe gösteren eserlerle dolu. Hafif, çünkü külliyen hiçbir mesajı, teması ya da belli bir amacı olmayan, içi boş bir program.
Programın belki de tek anlamlı konseri Otuzuncu Yıl Konseri, çünkü bu konserin içeriğinde 1930’lardan 2000’lere ulaşan “ciddi” ya da “klasik” müzik serüvenimizin en eski neferlerinden en yenilerine uzanan bir müzisyen profili yer alıyor ve bunun da Uluslararası İstanbul Müzik Festivali açısından çok önemli bir anlamı var.
Festivalin geri kalan konserlerinde standart ve tabii ki birinci sınıf Festival toplulukları ve bu toplulukların paket programları görülmekte. Örneğin Ton Koopman’ın yönettiği Amsterdam Barok Orkestrası ve Korosu dinleyiciye sadece Handel’in eserlerini dinletecek. Claudio Scimone’nin yönettiği
I Solisti Veneti tabii ki iki konser üstüste bol bol Vivaldi sunacak. Christopher Hogwood yönetimindeki The Academy of Ancient Music topluluğu Mozart ve Haydn’dan şaşmayacak. Sir Neville Marriner yönetimindeki Camerata Salzburg orkestrası Mozart ve Beethoven’den öteye geçmeyecek. William Christie yönetimindeki Les Arts Florissant topluluğu sadece Haydn ile yetinecek.
Bu durumda 30. Uluslararası İstanbul Müzik Festivali dinleyicisi ağırlıklı olarak Vivaldi, Haydn, Mozart ve Beethoven dinleyerek Barok özlemi ile Viyana Klasikleri tutkularını tatmin etmiş olacak. Yukarıda adı geçen topluluklar ile Ton Koopman, Claudio Scimone, Christopher Hogwood ve William Christie gibi müzisyenler, günümüz konser, festival ve CD piyasasının en geçerli, en başarılı isimleri hiç kuşkusuz. Hepsi de çok değerli, titiz, üstün beğenili, engin bilgili müzisyenler. Ne var ki yıllardır aynı ürünü bir festivalden ötekine satmaya devam ediyorlar.
Oysa özellikle William Christie ve Claudio Scimone müzikolojik araştırmaları sonucu çok daha ilginç prodüksiyonlar yaratan kişiler. Örneğin Scimone, 1980’li yıllarda Handel’in, Yıldırım Beyazıd ve Timur’u konu alan Tamerlano yani Timur operasını yeniden canlandırmış ve bu operanın artık koleksiyon değeri olan uzun çalarını yapmıştı. İstanbul Müzik Festivali programında Scimone’den iki Vivaldi programı yerine konser formatında bir Handel Tamerlano operası istenebilir ve Türkiye’de hiç tanınmayan bu operanın ilk kez 30. Festival kapsamında sunulması ülkemiz açısından çok daha anlamlı olabilirdi.

Londra Filarmoni Orkestrası da iki konser ve iki Finlandiyalı şef ile katılıyor Festivale. Şef Finlandiyalı olunca programda Sibelius’un eserlerinin yer alması kaçınılmaz görünüyor anlaşılan. Neyse ki 14 Haziran 2002 günü verilecek konserde soprano Kiri Te Kanawa, Richard Strauss’un Son Dört Şarkı’sını yorumluyor ve devamındaki Şostakoviç’in 8. Senfoni’si ile sonunda gerçek 20. yüzyıl müziğine ürkek de olsa bir adım atarak yaklaşıyoruz.
Buraya kadar gözlemlenen bütün programların, dünyanın her hangi bir yerindeki her hangi bir festivalde karşılaşılabilen türden programlar olduğunu vurgulamak gerek. Festivalin Türkiye’de ve özellikle İstanbul’da olmasının önemine hassasiyetle yaklaşan tek yabancı topluluk Zürih Oda Orkestrası. Bu özel hassasiyetin bir özel nedeni var. O da, topluluğun yönetmeni Howard Griffiths’in Türkiye’yi ve Türkleri yakından tanımasından kaynaklanıyor.
Burhan Öçal ile birlikte verilecek olan konserde Griffiths, 17. ve 18. yüzyıllarda Batı dünyasının Türklere bakışının birer aynası olan iki eseri, Lully’nin Türk Marşı ile Haydn’ın mehter müziğinden esinlenen bölümleriyle ilgi çeken sol majör No.100 “Askeri” Senfonisini programa koyarak, yukarıda değinilen hassasiyeti gerçekleştiriyor.
Festival, 20. yüzyılı neredeyse tümden yok sayacakken, bu eksiği Arditi Dörtlüsü ile piyanist Toros Can’ın kapattıklarını farkedip, seviniyoruz. Arditi Dörtlüsü 20. yüzyıl Fransız bestecisi Dutilleux, Alman Rihm, Macar Ligeti ve Yunanlı Xenakis’in eserlerinden oluşan bir programla, Toros Can ise Ligeti’nin Etüdler II, Hindemith’in Gecede...Rüyalar ve Deneyimler, Fazıl Say’ın Nasrettin Hoca’nın Dansları gibi eserlerini yorumlayacağı programıyla 20. yüzyılın ihmal edilmişliğini bir ölçüde kapatıyorlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder